22 Aralık 2009 Salı

Mahmud Derviş (3)- Mahmud Derviş'le Bir Söyleşi Gibi

Mahmud Derviş
ile
Bir Söyleşi Gibi…
Selahattin Yıldırım

Tenhada Kalmayı Tercih

SY: Çok zengin , hareketli ve ilginç bir hayatınız olmasına rağmen-sığınmalar,göçler, sürgünler, hapisler, yoğun seyahatler, sık sık alan değiştirmeler, kapsamlı okumalar, kültürel ve siyasal sorumluluklar, önemli dostluklar, ciddi aşklar, büyük kayıplar, binlerce insana yazı ve dinleti ile seslenmeler v.b- bugüne dek, otobiyografik yazıma sınırlı bir yer ayırmışsınız.

Bu suskunluk neden? Otobiyografik yazımı sevmiyor musunuz? Yoksa bundan çekiniyor ya da sıkılıyor musunuz? Ya da Ibn Arabi gibi “varlığınızı yokluğunuzda mı” arıyorsunuz? Köşede, tenhada mı kalmayı tercih ediyorsunuz?

MD: Bana göre, okuru asıl ilgilendiren şiirde, şiirin kendisinde ne bulduğudur. Sanırım bu diğer yazım biçimlerinde de böyledir.

Bugüne dek, otobiyografi yazmayı düşünmedim. Bunun pek ilginç olacağını da sanmıyorum… Bu konuda herhangi bir korku ya da çekinmem yok. Ben her şeyi ortada olan, şeffaf biriyim. Sırrım yok. Sırsızım. Ne yakınmayı ne de övünmeyi severim.

Otobiyografi; zaman zaman, belki de kaçınılmaz olarak, övüngenliğe, şişinmeye ya da aşırı yergiye dönüşüyor.

Bir Olağan Hüznün Güncesi ve Unutmak İçin Hatırlama adlı eserlerimde hayatımın bazı duraklarına yer verdim.

Ayrıca, kişi olarak ortalıkta, ışık altında, sahnede bulunmayı (görevin getirdiği zorunluluklar dışında) sevmeyen biriyim. Tenhayı, gölgeyi tercih ederim. Orada rahat ederim. Varlığımla yokluğumun iç içe olduğunu düşünüyorum.

SY: Atı Neden Yalnız Bıraktın ve Duvara Ait (Cidariyye) başlıklı şiir kitaplarınız bir tür “şiirsel otobiyografi” olarak değerlendirilebilir mi? Ayrıca sizinle yapılan kapsamlı söyleşilerde hayatınıza dair belirli bilgiler var. Buna katılır mısınız?

MD: Adı geçen şiirlerde otobiyografik öğelerin yer aldığı doğrudur. Ama bu kısmidir ve şiirin yapı ve akışına uygunluk içinde bir yeralmadır.

Otobiyografi; türü, dili, yaklaşımı itibariyle tamamen başka bir yazım biçimidir. Ben, kendimi şiirle ifade etmeye adadım. Varlığımın anlamını da, büyük ölçüde, şiirde arıyorum.

Benimle yapılan söyleşilerde hayatım hakkında bir hayli bilginin benden koparıldığı doğrudur.

Bakalım ikimizin bu macerasında başıma neler gelecek!














Al-Nakba/Büyük Felaketle Başlayan Sürgün

SY: Bir söyleşinizde: “Tüm yazdıklarım yaşanmış tecrübelerden doğdu” diyorsunuz. Bundan cesaret alarak sizden çocukluk, gençlik ve sonraki hayatınız hakkında biraz bilgi alabilir miyim?

Sizin de kökeniniz, bir çoğumuz gibi, “nazik kalpli köylüler”den galiba. Aynı adlı şiiriniz de resmettiklerinizden:
“Biz de ağlarız, düştüğümüzde dünyanın kenarına…”
Dikmez rüyalarımız gözünü diğer insanların üzüm bağlarına
Bizim de gizemimiz olur battığında güneş…
Adlarımız, günlerimiz gibi hep aynıdır, Tatmin eder bizi bir türkü”...


Ve Bu Yolda Bir Başka Yol’da:
“Çok güller atmak zorunda kalacağım
Celile’de bir güle ulaşabilmek için” diyorsunuz.

Örneğin, “1948 Filistinliliği”, Al-Nakba (Büyük Felaket) dan başlayabiliriz.

MD: Peki, neden olmasın… Celile’nin Birwa köyünde 13 Mart 1942’de dünyaya geldim. Altı yaşımda (1948) “sığınmacılık” (laayi) ve “sürgün” ile tanıştım.

1948’de topraklarımız İsrail işgaline uğrayınca ilk olarak Lübnan’a sığındık. Küçük sayılabilecek yaşıma rağmen, bu kabusu çok iyi hatırlarım.

Bir süre sonra kendi ülkemize “Sızmacı”(!)(mutasallil) olarak döndük. Köyümüz haritadan silinmişti. Dar al-Assad’a yerleştik.

Bu kez bize “sığınmacı” sözcüğü uygun bulundu. Ülkeye “yasadışı”(!) sızdığımız için bize ilginç bir sıfatla oturma müsaadesi verildi: Artık “mevcut-namevcut” (var-yok) olduk. Yani fiziksel olarak vardık, fakat hukuken yok sayılıyorduk.

Tüm mal ve mülkümüze (pek olmayan) el konuldu ve kendi ülkemizde “mülteci” olduk. Bu durum şimdi bile pek değişmiş sayılmaz…



Hayfa Yılları

SY: Hayfa yıllarınız nasıl geçti? Eserinizde oraya bir hayli göndermeler var. Eğitim, iş, siyasal ve şiirsel hayatınız nasıldı? İlk büyük aşkınızı da Hayfa’da yaşadınız galiba?

Karmil’in İnişi şiirinizde:
“Hayfa Taşlarında yuva yapmış
bir tarlakuşunun üstündeki bir damla su
denktir tüm denizlere
Ve yıkayıp temizleyebilir işleyeceğim
Tüm hataları” diyorsunuz

MD: Ailem bir başka köye nakledildi. Ben Hayfa’ya geçtim ve on yıl kadar orada yaşadım. Orada hem okudum, hem çalıştım, hem güzel dostlar edindim, hem de ilk büyük aşkıma düştüm.

Şiirler yazdım.İsrail Komünist Partisi’ne yakın Al-İttihad gazetesinde ve Al-Cedid dergisinde redaktörlük yaptım. Statüm ve etkinliklerim gerekçesiyle “kentten ayrılma yasaklı” sıydım. 1967-70 yılları arasında da “ev hapsinde”ydim. Her yıl belirli süreler içinde, her hangi bir yargı kararı olmadan, hapse atılıyordum.

1970 yılında Hayfa’yı terk etme kararı verdim. Kuşkusuz kolay verilen bir karar değildi. Bir daha dönemeyeceğim bir mekan ve geçmişten kopuyordum.























Moskova Günleri

SY: Sanıyorum ilk yabancı durağınız, Sosyal Bilimler Akademisinde okumak üzere gittiğiniz, Moskova oldu. Neden Moskova? Moskova’yı o dönemde nasıl buldunuz? Beklentilerinizle ne ölçüde örtüştü?

Moskova gerçekten “yoksulların cenneti” miydi? “İdeal kent” miydi?

MD: Bunların tam bir çözümlemesini yapmak kolay değil. Ama, Hayfa’da yaşarken İsrail Komünist Partisi’ndeki etkinliklerde yer almam; sosyalist düşünceye olan yakınlığım; başka bir ülkeye gidebilmenin olanaksızlığı gibi gerçekler, bu seçimi yapmamı etkilemiştir sanırım.

Moskova’daki hayatıma gelince: Orada gerçek bir evim olmadı (Nerede oldu diyeceksin!). Üniversite kampüsünde küçük bir odada kalıyordum. Kentin tarihi ve kültürel zenginliklerini bir ölçüde tattım.

Biraz Rus’ça öğrendim. Zaten toplam bir yıl geçirdim orada. Rusya’da, Moskova’daki halkın hayatını, katlanılması oldukça zor bir hayat olarak gördüm. Moskova’nın “yoksulların cenneti” olduğu iddiası, büyük ölçüde bir yanılsamaydı. “İdeal kent” savını da orada yitirdim.

Bizim hayallerimiz, ideallerimiz, Sovyetik söylem ve Sovyetler gerçeğiyle, bir ölçüde yüzleşebildim orada.

Moskova’da yoksulluğun yanı sıra, beni en çok etkileyen insanların gözlerindeki korku ve yaşadıkları öz-güven eksikliğiydi.

Fakat tüm bu tecrübe beni insani, özgürlükçü, yaratıcı, dayanışmacı bir toplumculuk inancından hiçbir zaman koparmadı.














Kahire ve Nil Durağı

SY: Bir sonraki durağınız olan Kahire hayatınızı ve şiirinizi nasıl etkiledi? Orada kimlerle karşılaştınız? Ne iş yaptınız? Nasıl bir kentti Kahire o günlerde? Nil nehri sizi çok mu etkiledi?

Mısır’da şiirinizde:
“Mısır’da asla aynı değildir saatler…
Her dakika bir anıdır Nil kuşlarının yenilediği.
Oradaydım…
Nil’in oğluyum ben-bu ad yeterli benim için…”
Diyorsunuz.

Ünlü şiiriniz “Sirhan Kahvesini Kafeteryada İçer”i orada mı yazdınız?

Çok sevdiğinizi bildiğimiz, “Doğu’nun Yıldızı”, dostlarının “Thuma”sı, Mısır halkının “La Dame”ı ya da “Dördüncü Piramid”i olan ve “gerçek sanatçı kendi sahihliğiyle, otantikliğiyle gurur duyandır” diyen Ummi Gülsüm ile karşılaştınız mı?

MD: Kahire’ye varışım hayatımın önemli basamaklarından biriydi. Öncelikle, bir daha İsrail’e dönememe, dönmeme kararı veriyordum. Kolay verilebilecek karar değildi kuşkusuz. Başlangıçta oldukça tedirgindim.

Ancak, Kahire’de sabah uyanıp karşımda muhteşem Nil’i görünce ve kısa bir süre sonra kulaklarım, anadilim Arapça ile dolunca birden kendime geldim.

Muhammed Heykel beni Al-Ahram’ın yazarlar kulübü üyeliğine önerdi. Necip Mahfuz ve Yusuf İdris ile aynı büroyu paylaşıyorduk. Onlarla sıcak ve beni bir hayli geliştiren bir dostluk yaşadım. Necip Mahfuz’un çalışma disiplini ve ciddiyeti beni çok etkiledi.

Orada ayrıca diğer birçok yazar, sanatçı ve müzisyenle karşılaştım. Büyük üzüntüm Taha Hüseyin ve “meftun”u olduğum Ummi Gülsüm’le karşılaşamamamdır.

Şiirim de evrilmeye başladı orada.

Evet. “Sirhan Kahvesini Kafeteryada İçer”i orada yazdım. Bu şiir ilk kez Al-Ahram’da yayımlandı.

Kahire bir kent olarak, tüm karmaşasına rağmen, Arap dünyası için hep çekici ve ilginç bir odak oluşturmuştur. Tarihsel, kültürel ve insani zenginlikleri çok bol olan bir kenttir.

























Yıkıntıların Geometrisi Beyrut

SY: Büyük bir “özlem” beslediğiniz, hatta “hastası” olduğunuzu söylediğiniz, Beyrut Kasidesi’nde “Mermerden nergis taştan kelebek… İlk kadının tasviri… Feyruz’un sesi… Yıkıntıların geometrisi… Denizin ve ölülerin mantosu… Yıldızlara ve çadırlara çatı…” olarak dillendirdiğiniz Beyrut’ta nasıl bir yaşantınız oldu? “Beyrut bizim çadırımız Beyrut bizim yıldızımız” dediğiniz bu kentin şiirinize etkisi ne oldu? Hangi şiileriinizi orada yazdınız? Eşsiz Beyrut Kasidesi’ni, Beyrut sonrası yazdınız, değil mi? Kimlerle birlikte oldunuz Beyrut’ta?

MD: Beyrut’ta 1972-1982 yılları arasında on yıl geçirdim. Bu kente karşı duyduğum bağlılığın, sevdanın gerçek nedenlerini pek izah edemiyorum…

O dönemde Beyrut, birbiriyle çatışma içinde, ama bir arada yaşayan bir çok edebi, entelektüel ve siyasal akımları içinde barındırıyordu. Bunların bir labaratuarıydı. Çok canlı ve dinamik, renkli bir kentti.

Maalesef, ben oraya yerleştikten bir süre sonra “iç savaş” patladı. Bu durum beni hem kişisel, hem de sanatsal olarak olumsuz etkiledi. Kan, bitmeyen yıkımlar ve gözyaşları, ardı arkası kesilmeyen bombalamalar, bir çok dostun kaybı, sevgisizlik, nefret, kuşku, çaresizlik… şiirimdeki evrimi duraksamaya uğrattı, bloke etti.

Bu dönemde yazabildiğim en kayda değer eser: Böyleydi Onun İmajı ve Böyleydi Aşıkların İntiharı’dır.

Beyrut’ta, Faiz Ahmed Faiz, İbrahim Marzuk, Ahmad Az-Zattar, Ghasson Kanafani, Ikbal Ahmed ve E. Said gibi dostlarımla belirli aralıklarla karşılaşıyordum.

Beyrut Kaside’sini Beyrut’tan sürüldükten sonra yazdım. Bu eser, belirli mesafe ile o dönemdeki kuşatma altında olan Beyrut’u merkez alır kendine.

SY: Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen, Al-Karmel dergisini kurdunuz ve yönettiniz. Ayrıca, Filistin Araştırmaları Merkezi’nin Shu’un fılistiniyye’sini yönettiniz değil mi?

Çok tartışılan bir konu olan, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Lübnan’daki varlığını o zaman nasıl değerlendiriyordunuz?

MD: Evet, Al-Karmel ve Shu’un fılistiniyye’yi Beyrut’ta yönettim. Bu girişimler, paradoksal bir biçimde, olumlu olarak sayabileceğim işlerdir.

FKÖ’nün, Filistinlilerin Lübnan’daki varlığına gelince: Kendilerin savunmaktan ve yok edilmeye karşı direnmekten başka amaçları olmamasına rağmen, bu konumu başlangıçtan itibaren hep sorguladım.

Bence Devlet içinde bir tür “Devlet” konumunda bulunmak bizim önemli hatamızdı.
















Şam’da Kim Olduğunu Bilmek…

SY: Beyrut’tan nasıl, nereye doğru, hangi rüzgara ve denize doğru yola koyuldunuz ya da savruldunuz?

Bildiğim kadarıyla siz Filistin Yönetimi ve refakatçileri ile birlikte ayrılmadınız. Daha sonra, büyük insanlık ayıbı Sabra ve Şatila katliamlarından sonra, Suriye, Şam üzerinden ayrıldınız. Bu doğru mu?

Şam’da şiirinizde:
“Şam’da biliyorum kim olduğumu kalabalık içinde…
Ben kendimim Şam’da,…
Ne benzerim, ne de hayaletim gibi”
diyorsunuz.

MD: Evet, doğru. Ben bir süre daha Beyrut’ta saklı kaldım. Karma karışık hisler içindeydim. Ne kalmanın koşulları vardı, ne de bir gemiye sıkıştırılıp kovulmaya gönlüm razıydı. Fakat Sabra ve Şatila kıyımları artık orada sonun geldiğini gösteriyordu. Bazı dostlarımın yardımıyla Şam’a geçtim.Oradan da kısa bir süre sonra ayrılarak Tunus’a doğru açıldım.


Tunus Seferi ve Tunus

SY: Tunus’taki ilk izlenimleriniz neydi? Yüksek Gölge’ye Övgü ve Denizin Övgülerinin Kuşatması şiirlerinizi Tunus seferiniz sırasında mı yazdınız?

Teşekkürler Tunus şiirinizde:
“…Tunus’ta kalışım iki safın arasındaydı:
Buradaki ne evim ev gibi
ne de sürgünüm sürgün gibi”
diyorsunuz.

MD: Tunus yolunda ve Tunus’a varışımda dramatik, hazin bir görüntüyle karşı karşıya kaldım. Tüm Filistin başkaldırısı, devrimi, başta Başkanı Arafat olmak üzere, deniz kenarında bir otele sıkıştırılmıştı. Herkesin gözünde, yüzünde büyük bir acı, kuşku ve belirsizlik. Dudaklar suskunluğa gömülmüş…

Bununla birlikte, Arafat büyük bir hızla FKÖ’yü tekrar toparladı. Bana da: “ Mahmud, Al-Karmel dergisini sürdür, lütfen” dedi. Ben de: “Nerede ve nasıl” diye sorduğumda; cevaben: “Nerede istersen, burada Tunus’ta, Kıbrıs’ta, Londra’da, ya da Paris’te” dedi.

Ben de kendime Paris’i yeni istasyon olarak belirledim. Tunus, Kıbrıs, Paris arasında mekik dokuyarak çabalarımı sürdürmeye yeniden başladım ve şiir yazmaya devam ettim.























Paris’te Sürgün Şairlik

SY: Paris’te on yıla yakın (yoğun seyahatleriniz yüzünden kesintili olan) bir süreyi geçirdiğinizi biliyoruz. Paris sizi nasıl etkiledi? Size ve şiirinize neler kattı, neler götürdü sizden?

Paris’te “sürgün bir şair olmak” nasıl bir “hal” idi?

MD: Anlayabildiğim kadarıyla, Paris benim şair olarak ciddi bir dönüşüm yaşamama, bir tür yeniden-doğumuma önemli katkılarda bulundu. 1980’li yılların ortalarından itibaren Paris’te yazdığım şiire büyük önem veriyorum.

Paris, kent olarak, şiire ve yaratıya dönük çok uygun bir ortam oluşturdu benim için. Hatta, o pek kimsenin sevmediği, iklimi bile iyi geldi bana. Paris, öncelikle, kendime, dünyaya ve eserime biraz daha uzaktan, belirli bir mesafeden bakmak olanağı sağladı bana.

Sonra; Paris, o dönemde, büyük ölçüde göçmen, sığınmacı ve sürgün şair, yazar, sanatçı ve düşünürlerin kentiydi.
Böyle bir ortamın getirdiği olanaklar, yarattığı etkiler yadsınamaz sanırım. Daha genele, evrensele yaklaşabilme şansınız artıyor, doğallıkla.

FKÖ Yürütme Kurulu üyeliğim yanı sıra ( ki bu daha çok sembolik bir konumdu ve oraya, benim yokluğumda ve bana danışılmadan, seçilmiştim) Paris günlerime ait şu eserlerimi sayabilirim:

Azalan Güller, Bu Bir Şarkıdır, Onbir Yıldız, İstediğimi Görürüm, Atı Neden Yalnızlığa Terk Ettin, Yabancının Yatağı (ilk versiyonu), Unutmak İçin Hatırlama…

















Direnme ve Direniş Şairliği…

SY: Bu dönemde sizin “direnme” ve “direniş şairi” olma kavramlarında da değişim ve dönüşüm yaşadığınız anlaşılıyor. Bu doğru mu? Bu değişime kısaca değinebilir misiniz?

MD: Evet bu değişimi yaşadım. Bu değişimin özünde şu vardı: direnmek, ille de, bir şeyle sürgit kavgaya tutuşmak değil. Direnmek, paylaşmak, aşk, güzellik, hakçalık, doğanın ve evrenin kutsallığına saygı gibi değer ve duyguların sürekli, yılmadan savunulması ve gündemde tutulmasıdır daha çok.

Şair, özel bir davayı savunuyor olsa bile, son tahlilde, o da diğer varlıklar gibidir: Sever, hastalanır, düş görür, yenilginin, kaybın acısını çeker, ölüm önünde zaferinden zevk alır…









Halkının Yanında, Onun Kaderini Paylaşma: Ramallah ve Koşulları

SY: Şimdilerde Filistin-Ramallah ve Ürdün-Amman’da yaşıyorsunuz. Paris’ten sonra, ve özellikle ciddi sağlık sorunlarınıza rağmen, bu karara varmanız nasıl oldu? Ramallah’ta huzurunuz nasıl? Sürekli baskın, kuşatma ve belirsizlik hali yazarlığınızı nasıl etkiliyor bu kez?

MD:Kolayca anlaşılacağı gibi, ülkemden ayrılırken olduğuna benzer biçimde, oraya dönerken de bu kararı vermek oldukça güçtü. Nereye dönüyordum? Gerçek ülkemin her yanı kuşatılmış, duvarlanmış küçücük bir parçasına. Ve çok ağır yaşam koşullarına ve sürekli istila tehditi ve uygulamalarına…

Kendimi bir süre sorguladıktan sonra, Paris’teki göreceli olarak rahat hayata, malum sağlık durumuma rağmen, halkımın yanını, onun kaderini paylaşmayı seçtim. Bundan hiçbir pişmanlık duymuyorum. Aksine onur duyuyorum.

Ramallah’a gelince: Yaşama ve çalışma koşulları çok ağır ve stresli. Biraz da bu nedenle, oraya yakın Amman’a, zaman zaman, giderek biraz sükunet, mesafe ve yazabilme olanağı sağlamaya çabalıyorum.
Aziz İstanbul

SY: İstanbul şehri size ne diyor?

MD: Bizim geldiğimiz gelenek ve kültürde İstanbul’un çok özel bir yeri vardır: Mekke “mükerrem” (saygıdeğer), Medine “münevver” (aydınlatılmış), Kudüs “şerif” (şerefli), İstanbul da “aziz” olarak nitelendirilir.

İstanbul çoğumuzun rüyalarının kentidir. Ve buna da bütünüyle layıktır.

Ayrıca, İstanbul tüm uzun tarihi boyunca büyük düşünür, sanatçı, edebiyatçı ve özellikle şairlere yuvalık yapmış, onları beslemiş ve esin kaynağı olmuştur. Bir çok değişik uygarlık, kültür ve inançlar dünyasına kucak açmış, onlar arasında sağlam bir köprü oluşturmuştur. Ve görebildiğim kadarıyla bu rolünü devam ettirmektedir.

Maalesef bu güzel kenti iyi tanıyabilecek kadar vakit (ya da sürgün!) geçirmedim burada. Ama hep içimde hissettiğim bir kent olmuştur İstanbul.


İstanbul’a duyduğum bu yakınlığa, kuşkusuz:
“Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Kubbeli, çınarlı mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın”
Diyen büyük usta Nazım Hikmet’in bu kente duyduğu sevda ve hasretin de önemli bir rolü olmuştur.




















Bu Dünyada Müslüman Kökenli Olmak?

SY: Bu Dünya’da Müslüman kökenli olmak, özellikle Filistin’li Arap olmak nasıl bir insanlık durumu? Ne tür bir ruh hali? “Çilekeşliğin büyük ustası olarak” siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

MD: bu Dünya’ya bizim dünyamızdan gelmek ve orada varolabilmek, çok yönlü, çok boyutlu ve katmanlı, karmaşık ve zorlu bir durum, kuşkusuz.

Öncelikle, bir bireysiniz ve birey olarak tekil değilsiniz. İçinizde bir çok birey taşıyorsunuz.

Bir yandan, bir toprağa, kültüre ve geleneğe bağlılığınız var ve, eş zamanlı olarak ta, tüm dünya insanlığına ve evrenin tümüne aitsiniz.

Diğer yandan, Müslüman kökenli “Arap”sınız. Her zaman “yabancı” ve “öteki”siniz. Kim olursanız olun, ne yaparsanız yapın, bu hal başkalarının tasavvurunda ve gözünde pek değişmez…

Ayrıca, “Filistinli”siniz: Toprağınız, kimliğiniz, hatta ekmeğiniz elinizden alınmış, onurunuz zedelenmiş, kendi ülkenizde “sürgün”, “sığınmacı” konumundasınız. Sürekli baskı, şiddet, işgal altında, en temel haklarınızdan- özgürlük, adalet, barış içinde yaşama, hiçbir ayrımcılığa hedef olmama v.b. –yoksunsunuz.

Doğal olarak, tüm bunlar insana ve içinde yaşadığı topluma umutsuzluk, belirsizlik, tedirginlik, çaresizlik ve yoksunluktan başka fazla bir şey sunamaz.

Aslında, biz Filistin’liler, bir tür 1948-Al-Nakba (Büyük felaket)sının uzantısını yaşıyoruz, dünyanın aldırmaz gözleri önünde…

Ne yapılabilir bu durum karşısında? Bize kalan iki seçenek var: “Hayat ve gene hayat”. Direnme sadece bir hak değil, aynı zamanda bir görev, sorumluluk. Direnmenin daha insani ve etken yollarını aramak ve bunu dünya insanlığı ile paylaşmaktan başka çıkış yolu göremiyorum.










Aile…

SY: Biraz da aileniz hakkında konuşabilir miyiz? Eserlerinizde, özellikle şiir (ünlü Anneme ve Huriyye’nin Dersleri vb.) ve söyleşilerinizde anneniz Huriyye hanım ön planda duruyor. Annem’e şiirinizde: “Ekmeğini özledim annemin,/ Kahvesini annemin,/ Okşamalarını annemin” diyorsunuz.

Annenizin o “çok sevdiğiniz kahvesini” en son ne zaman ve nerede içebildiniz?Anneniz : “İnanma hiçbir kadına annenden başka” diyor.

Babam şiirinde: “Yurdu olmayanın mezarı da yoktur” dedirttiğiniz babanız Selim beyle ve dedenizle aranız nasıldı?

MD: Tarih boyunca çok sayıda “babalarımız” oldu, çok babalar gördük. Fakat annemiz tek ve biricik olmuştur. Anne tarihsel ve fiziksel sürekliliğin canlı simgesi; temsilcisidir. Anayurt’a bağlılık ta buna benzer aslında.

Ben kırsal kökenli biriyim. Babam, temelde, bir “toprak insanı”ydı. Tüm emeğini, uğraşını ve endişelerini küçücük bir toprak parçasına, mevsimlere, ve elde edebileceği ürüne odaklamıştı. Sabah çok erken kalkıp evden ayrılır ve gece geç dönerdi.

Babam çok sakin, utangaç, barışçıl, kendi halinde biriydi. Asla söylenmez ve homurdanmazdı.

Anneme gelince: O çok güzel bir kadındı. Zaten adı Huriyye de “su perisi, su kızı” anlamına gelir. Komşu köyün muhtarının kızıydı. Babamla birbirlerini görmeden evlendirilmişlerdi.

Annem güçlü bir karaktere ve keskin bir dile sahipti. Evi o yönetirdi. Babama karşı bir miktar otoriterdi. Bu “despotik”, buyurgan yanını asla sevmedim. Babam ile derin karakter uyuşmazlıkları vardı. Tartışmalar, kırgınlıklar, küsmeler pek eksik olmazdı evimizde.

Çocukluk dönemimde, annemi sert, biraz acımasız ve öfkeli bir kadın olarak algılıyordum. Sanki sebepsiz yere pataklardı beni! Hatta beni sevmediğine, benden nefret ettiğine inanır olmuştum.

Ancak, onaltı yaşımda ilk tutuklanışımda, onu hapishanede, karşımda metin, dimdik, cesaret verici, sevecen ve yaşlı gözlerle gördüğümde, bu konuda yanıldığımı anladım. O andan itibaren ve anneme (gerçekten ona) adadığım “Özlüyorum Annemin Ekmeğini/Kahvesini Annemin”, şiirimle, onunla ömür boyu sürecek bir sevgi, dostluk ve barışa kavuştum.

Annemdeki cesareti, derinliği, sabrı, direnmeyi, çilekeşliği ve hüznü daha sonra keşfettim.

Evet, Paris sonrası ilk “özel müsadeli” ziyaretimde annemin kahvesini, onunla birlikte içtim. Beni kapıda karşıladığında “Mahmud Derviş, Mahmud Derviş” diye heyecanla bağırmıştı. Ama kahveyi kimin yaptığını bilemiyorum. Ben mi, o mu, yoksa dostlarımız mı?

Sanki başka bir zamandaymışım gibi hissettim kendimi… Daha sonra annem beni geride bıraktığım kitaplığıma yönlendirdi. Aynen bıraktığım gibi mükemmel korunmuştu.

“Annem’den başka” kadınlara da “inandım”. Bu konuda annemle aynı düşüncede değilim.

SY: Annenizin “favori” çocuğu olduğunuzu biliyoruz!

MD: Evet, ama bu, benim özel yada değerli oluşumdan değil, hep uzakta, gurbette, sürgünde oluşumdan olsa gerek.

Filistin’li Kadınlar ve Anneler

SY: Uzun yıllardan bu yana “Filistin’li annelerin ve kadınların” bitmez tükenmez kayıplar ve çileler karşısındaki abidevi direnişlerine ve duruşlarına tanık oluyoruz. Hiç bitmez mi bu kadınların sabrı ve gücü?

MD: Bu özellik sadece Filistinli kadınlara yada annelere özgü bir şey değil. Kadınlar, her zaman ve mekanda tarih boyunca ve bugün de bu güç ve direnci, kapsayıcılığı elden bırakmamıştır. Bu onlarda fıtri, doğuştan gelme, dişillikten gelme bir nitelik olsa gerek. Bu özelliği, doğadaki diğer dişil varlıklarda da görüyoruz.

SY: “Aba”sına ve “tütün kokusuna” tutkun olduğunuz dedenizi de çok sevdiğiniz anlaşılıyor. Sizi daha çok o büyüttü galiba, ne dersiniz?

MD: Evet, doğru. Dedemi çok severdim. Bana çok emeği geçmiştir. Bir çit arkasında hapsedilmiş bir toprağa sabitleyerek bakışın göçtü bu dünyadan. Dedem güneş batışlarını, mevsimleri… sayarak öldü. Düştü, bir dala yaslanması yasaklanmış, olgun bir meyve gibi. Yokettiler kalbini…


Kendini Konumlandırma

SY: Siz kendinizi, hem kişiliğiniz hem de şiiriniz açısından (annenizin güçlü, kararlı, sert ve hüzünlü ve babanızın utangaç, mülayim, çekingen karakterleri karşısında) nerede konumlandırıyorsunuz?

MD: Ben annemin gücü, direnci ve hüznü ile babamın utangaç, çekingen dünyasının bir karışımıyım sanırım: Eş zamanlı olarak, hem çekingen hem güçlü. Bunu hem özel hayatımda hem de işimde, çabalarımda gözlüyorum.

Şiirim, belki de, bir ölçüde annemin hüzünlü ve dilsiz, konuşmayan konuşmasından doğmuştur.












Ev ve Kendini Ev’de Hissetmek

SY: Olağan ve tipik bir “ev” hayatınızın olmadığını biliyoruz. Gene de sormak istiyorum. Şimdilerde “ev” sizin için ne anlama geliyor. Bu çağda “evde olmak”, “kendini evde hissetmek” olanağı var mı sizce?

MD: Ev, benim için kendi kendimle yalnız kalabilmek demek. Aynı zamanda kitaplar, müzik ve beyaz kağıt ve kalem demek. Bir tür dinlenme odası; zamanı daha iyi, derinlemesine ve etkinlikle kullanabileceğim bir mekan.

Belli bir yaşa geldiğinizde, önünüzde pek fazla zaman kalmadığını fark ediyorsunuz aniden. İtiraf etmeliyim ki, daha çok görev nedeniyle çıktığım, seyahatlerde ve sosyal ilişkilerde çok değerli zamanlarımı kaybettim.

Bu günlerde, kendime en yaraşır gördüğüm şeylere: Okumaya, yazmaya, müzik dinlemeye, yakın dostlarımla sohbete odakladım kendimi.

“Kendini evde hissetmek” konusuna gelince: Bu, bir çoğumuzun bildiği gibi, bir tür, “yerine getirilmesi olanaksız bir görev”. Ve asla üstlenilmemesi gerekli bir konum…

Dört Kişisel Adres

SY: Çok bilinen ve beğenilen bir şiirinizde Dört Kişisel Adres’e vurgu yapıyorsunuz: “Benim özgürlüğüm… hapishane hücremi genişletmek ve kapının şarkısını sürdürmektir. Kapı kapıdır, yoktur kapının kapısı ve gene de kendi içimde çıkabilirim dışarı” dediğiniz “Bir Metrekare Hücre”; “Son dakikanın aşıkları.İstasyonun ışıkları… Bize ait olmayan efsaneler. Buradan çıkar yolculuğa . Nerede şarkıların masum kızları” dediğiniz “Trende Bir koltuk”; “ Kalbimde bir çok flüt yırtıyor göğsümü. Düşen kar gibi terim. Ey kalp! Nasıl aldatabilirdin, rüzgar seven bir atı” dediğiniz “ Bir Yoğun Bakım Odas”ı; ve “ Selam olsun aşka, geldiğinde ve göçtüğünde ve otellerde aşıklar değiştirdiğinde” dediğiniz “Bir Otel Odası”;

Neden bu adresler?

MD: Bu mekanlar, hayatımın önemli bir bölümünün geçtiği yerler, yada yaşandığı duraklar. Diğer bir deyişle “kişisel adreslerim”. Bunca yıldır toprağından, evinden, insanından uzakta yaşamak zorunda kalmış, yersiz yurtsuz bireylerin başka hangi kişisel adresleri olabilir ki?

Ayrıca, bu adresler beni ben yapan yerler… Verdikleri türlü cefalara, adlarının yarattığı ilk ürküntüye rağmen;
sefa da veren; insana, insanileşmeye çeşitli katkılar sağlayan, onu geliştiren, olgunlaştıran duraklar bunlar aynı zamanda…



















Yalnızlık Hissetme, Onunla Dostluk

SY: Bu tür bir hayat içinde, bir çok insanın hissettiği tarzda, sizi tedirginliğe sokacak bir yalnızlık duyuyor musunuz? Yoksa bu yalnızlıktan güç mü alıyorsunuz?

Cidariyat’da “Yalnızım ben bu beyaz ebediyetin dolaylarında”, diyorsunuz.

MD: Biliyorum. Bir çok insan yalnızlıktan, kendisiyle baş başa kalmaktan şikayetçi. Benim böyle bir sorunum yada derdim yok. Yalnızlığa alışkınım. Onu büyük ölçüde ehlileştirdim, ve onunla yakın,içten bir dostluk ve barış kurdum.

Bana göre, yalnızlığımız güçlü, sağlam oluşumuzu ve duruşumuzu ölçebilmemizin temel sınamalarından birisi. Kuşkusuz, insanın can sıkıntısını, iç bunalımını yenebilmesi büyük bir ruhsal güç gerektirir.

Ben, yalnızlığım olmadan, kendimi önemli ölçüde kaybetmiş hissederim. Bu nedenle, hayattan, gerçek olandan, insanlardan kopmadan yalnızlıkla iç içe yaşıyorum. Onu hep yanımda tutuyorum, bir tür “ayrılmaz parçam” olarak…

Ev ve Eve Giden Yol

SY: Burada, biraz da, genel olarak edebiyatın ve özel olarak ta şiirin, tarih boyunca işleye geldiği (Homeros’tan Basho’ya, Holderlin’e…) şu: “Ev” ve “Eve Giden Yol” sorunsalına değinebilir miyiz?

Siz hangisin önde tutuyorsunuz? Evi mi, Yolu mu? Oraya Aitim Ben’de “Tüm sözcükleri öğrendim ve parçalara ayırdım onları, bir tek sözcük çıkarabilmek için aralarından: Ev/Beyt” diyorsunuz.

MD: Bu konu, istersen bu “ikilik” beni de, hem kişisel hayatım, hem de şiirsel ve metafizik vizyonum açısından, hep meşgul etmiştir.

Benim temel eğilimim “yol”u, güzergahı kutsamaya yöneliktir. Ancak, bu ikiliği durağan olarak görmüyorum. Ben de sürekli değişkenlik içindedir bu. Kendimi “ev”imin uzağında hissettiğimde (ki bende egemen tarz bu olmuştur) ona özlemim artar. Eve dönebildiğimde de derhal “yol”a düşmek ihtiyacı duyarım.

Biliyorsun, ben hala, ne evimi ne de evimin yolunu bulabilmiş biri değilim.

SY: Gerçekten bulmak istiyor musunuz?

MD: Bundan da pek emin değilim.
























Dostluk

SY: Şimdi biraz da “Dostluk” tan ve sizin yakın dostlarınızdan bahsedebilir miyiz? Shakespeare’in “Ama bir an sen aklıma gelince/ Sevgili dostum/Tüm kayıplarım giderilir/Tüm üzüntülerim sonlanır…”, dediği; W. Blake’in “Kuşun yuvası, örümceğin ağı, insanın dostları vardır” ile kutsadığı; W. Auden’in “Dostluk asla yaşlanmaz” vurgusuyla ebedileştirdiği Dost’luktan ne anlıyorsunuz?

Bu çağda (piyasa-para egemenliğinin, statü ve gösteri düşkünlüğünün, iktidar hırsı ve sevdasının, devingenliğin/kolay yer değiştirmenin, güvensizlik duygusunun, bencilliğin, paylaşma ve dayanışma eksikliğinin yoğun bir biçimde kendini gösterdiği zamanımızda) “dostluğun” pek olanaklı olmadığını, hatta imkansızlığını söyleyen ve onu anakronik bulanlar çok.

Anadolu’nun büyük halk ozanı ve sufi filozofu Yunus Emre: “Dost esriği deliliğim/Aşıklar bilir neliğim” diyor. Siz ne dersiniz?

Görürüm Uzaktan Gelen Hayaletimi şiirinizi
“Bir balkon gibi, diker gözümü bakarım arzuladığıma.
Dostlarımı görürüm, akşam pastasını getiren-şarap, ekmek, birkaç roman ve plaklar…”
başlatıyorsunuz.

Dostlar arzularınızın başında mı geliyor?

MD: Bence, dostluğun tam zamanı şimdi. İnsanoğlunun tüm tarihindeki güzel yüzü, yüceltici, onur getirici yanı, bireyler ve toplumlar arasındaki dostluktan başka nedir ki?

Hele günümüzün zalim ve giderek vahşileşen dünyasında bizleri ayakta tutabilecek ne var, dostluk olmazsa?

Ben de Büyük Yunus gibi, dost esriğiyim… Benim fiziksel, düşünsel ve ruhsal hayatıma dostluğun, dostlarımın büyük katkısı olmuştur ve olmaya devam etmektedir.

Hayatımı yaşanılır kılan en önemli öğelerden birini oluşturmuştur dostlarım.

Benim dostluktan anladığım: Hiçbir çıkar gütmeyen, içtenliği, paylaşmayı, dayanışmayı, eşitliği, kendine temel alan, sakin ve taraflara belirli bir mesafe tanıyan bir ilişki biçimidir.

Dostluğun, zaman, mekan ve iktidar takıntısı yoktur. Ölüm de tanımaz. Ayrılık ta.

Asıl olan dostun varlığını bilmenizdir. Ve onu olduğu gibi kabul etmenizdir.

Kuşkusuz, gerçek dostluğu, tanışıklık, iş arkadaşlığı, dava arkadaşlığı gibi bazı benzerlerinden ve diğer bir çok yapay, yapmacık birlikteliklerden dikkatle ayırmak gerekir.
Evet: Dostlarım arzularımın başında yer alanlardır.











Edward Said

SY:Dostlarımızdan konuşmaya, çok yakın dostunuz olduğunu bildiğimiz Edward Said ile başlayabilir miyiz?

Filistin’in, çok haklı olarak, onur abidelerinden biri olan, değerli düşünür, aydın, eleştirmen, bilim insanı, müzisyen, akademisyen, diller ustası, demokratik hümanizmin yılmaz savunucusu E. Said sizin için bir söyleşisinde şöyle diyor: “…Mahmud Derviş,… ’direniş şairleri’ diye adlandırılanların ilklerden biriydi. Diğer bir deyişle, başlangıçta, Filistin kimliğini, ulusal temalarını ve kurtuluşunu dillendirmişti…. ,

Arap’ça ve İbranice’si mükemmeldir. Ayrıca Fransızca, İngilizce ve Rus’ça bilir…

Derviş 1970’de ülkesinden ayrıldı.Moskova, Kahire, Beyrut, Tunus ve Paris’te yaşadı. O bir sürgün şairidir. Derviş Arap dünyasının en büyük şairlerinden biridir. Güney Asya geleneğinin büyük şairi Faiz Ahmed Faiz gibidir. Şiir dinletilerini binlerce insan izler.

Çok okuyan biridir…. Kamusal, resmi statü ve pozisyon almaktan hoşlanmaz. Oldukça içine kapalı bir insandır. Zevklerinde ve görünüşünde kozmopolitandır.

Çok üretken geçen son yirmi yılında farklı içerik ve stili olan bir şiir geliştirmiştir. Meditatif ve lirik diye adlandırabileceğim bir türdür bu…

Bir çok değişik konuda, Endülüs’ten Amerikan Yerlilerine…. varan şiirler yazmıştır. Çok boyutlu bir şairdir. Kuşkusuz bir kamusal şairdir, fakat, aynı zamanda, yoğun biçimde kişisel ve lirik bir şairdir….

Bana göre, o, kesinlikle, bugün dünyanın en iyi şairleri arasında yer almaktdır. Dili kullanma ustalığında, D. Walcott ve S. Heancy gibi Nobelli şairler ile eş düzeydedir…

Klasik Arap şiirinden, Kutsal Kitaptan (Tevrat, İncil) ve Kuran’dan, seküler bir şair olarak, pek çok imaj ve söyleyiş taşır şiirine…”

Ve Sürgün Üstüne Düşünceler adlı ünlü denemesinde, “sürgün şairliğe” en iyi örneklerden biri olarak gördüğü aşağıdaki şiirinizi alıntılıyor:
“….
Fakat ben bir sürgünüm.
Mühürle beni gözlerinle.
Al beni her neredeysen-
Al beni her kimsen…
Al beni trajedimdem bir dize gibi;
Al beni bir oyuncak gibi, evimizden
bir tuğla gibi
Böylece hatırlayacaktır çocuklarımız geri dönmeyi…”

Ne dersiniz? Sizin Edward Said’iniz nasıl biriydi?

MD: Edward Said, çok sevip saydığım, düşünceleri, duruşu ve birikiminden çok yararlandığım aziz bir dostumdu. Ve hep öyle kalacaktır.

“Filistin kökenli ve sevdalısı olmak” ortak özelliğimize rağmen, farklı coğrafi, ailevi, inançsal ve eğitimsel kökenlere sahiptik.

Ben kırsal, yoksul, müslüman ve ortalama eğitim kurumlarında, sınırlı eğitimli bir kökenden geliyordum. E. Said ise kentsel, iyi halli, hristiyan ve çok iyi okullarda eğitim almış bir kökenden geliyordu.

Ben daha çok oto-didakt, kendi kendini yetiştirmeye çalışan birisiydim, o ise mükemmel bir akademik geçmişe ve kariyere sahipti.

Ben çok küçük yaşımdan beri değişik ülke ve mekanlarda göçebe-sürgün bir hayat yaşadım, o ise büyük ölçüde ABD’de, New York merkezli yaşadı.

O iyi anlaştığı bir eşe ve çocuklara sahipti, ben ise daha çok eşsiz ve çocuksuzdum.

Tüm bu farklılıklar, çok iyi dost olmamıza engel değil, tam aksine dostluğumuzun pekiştiricisi olmuştur. Çünkü dostluk çapraz keser, ayniyet aramaz, dostu olduğu gibi kabule dayalıdır.

E. Said ile otuz yıl önce, “zamanın daha az vahşi olduğu” bir dönemde, New York’ta (Yeni Sodom) buluştuk. “Tahayyülün içtenliğine ve çimenin mucizesine güvenerek” geleceğe gitmek üzere.

Dünde bir yarın olmadığını tecrübemiz öğretmişti bize. Edward, şafak vakti uyanır, piyanosunda Mozart çalar, üniversitenin tenis kortu etrafında koşar, New York Times’ı okur, sürekli eleştirel düşünür ve yazardı.

Her zaman şık ve özenli giyinirdi. Karizmatik bir kişiliğe sahipti. Bit hayat estetiydi. Çok iyi ve ölçülü konuşurdu. Çok yönlü ve çok boyutlu yaklaşımlar ustasıydı. Duruşu dik, dili keskindi.

“Aristokratik” bir havası vardı. Onu yakından tanımayanlar, ondan biraz soğuk ve mesafeli bir kişi izlenimi alabilirlerdi. Gerçekte çok içten, sıcak, özverili ve paylaşmacı bir karaktere sahipti.

Hem Doğulu hem de Batılıydı. Doğu’nun tam anlamıyla doğu, Batı’nı tam anlamıyla batı olmadığını bilenlerdendi.

Çok dilliydi. Her iki dünyayı içine çok iyi sindirmişti. “Hem oradandı hem buradan. Fakat ne oradaydı ne burada”.

Her iktidara karşı gerçeği söyleme cesareti ve donanımı olan, hiçbir iktidar arayışı peşinde olmayan gerçek bir aydındı.

Tenezzülsüzdü. Bir çoğuldu. İçinde pek çok ‘iç’ olan. Kendini, bir çoğumuz gibi, yersiz-yurtsuz hissederdi. Farklı ve yaratıcı bir “sürgün”dü.

Kimliği, bir kale, duvar yada siper içinde hissetmezdi. Çok kimlikliydi ve bu ona çok yakışıyordu. “İnsani özün peşinde olan” kültürler arasında özgürce seyahat ederdi durmaksızın…

Daha yüksek, daha uzak bir yarına özlem duyardı. “Uçurumun kaçınılmazlığının” değiştirilebileceğine inanırdı.

İmkansızın peşindeydi. Hasretti Kudüs’teki evine ve hasret göçtü bu dünyadan.

Bir umut icatçısıydı. Hep “yaşayacağız” derdi.

Estetik düşkünü ve ustasıydı. “Estetik huzura kavuşmaktır” derdi.

Edward Said bizim bilincimiz ve dünya düzeyindeki elçimizdi. “Vahşi dünya düzenine” karşı, eşitliği insaniliği, uygarlıklar ve kültürler arasında diyalog ve paylaşımı savunmayı son nefesine kadar sürdürdü.

Filistin halkının en büyük gururuydu. Bizim çağdaş tarihimizde eşine rastlamadığımız bir yaratıcılık ve özgünlük örneğiydi.

O ayrıştırılamaz bir bütündü. İçinde, birbiriyle asla karıştırılmadan, güzel insanı, amansız eleştirmeni, düşünürü, müzisyeni ve siyaset kişiliğini birlikte barındırıyordu.

E. Said Filistin’i dünyanın kalbine, dünyayı da Filistin’in kalbine sokan kişiydi.

Edward’ı 2002 yılında en son New York’ta ziyaret ettiğimde “New Sodom”un Babil halkı üstüne açtığı ateşle ve kanserle dövüşüyordu.

İnsanlığın onurunu savunan “son epik kahraman” gibiydi.

Kendi yüksekliğine elveda diyerek, “yükseğe, daha yükseğe doğru süzüldü”, bir kartal misali.















Eqbal Ahmad

SY: Güney Doğu Asya’nın “efsanevi” aydını Eqbal Ahmad ile yakınlığınız ne düzeydeydi?

E.Said onu “tüm dünyanın dostu” olarak niteliyor ve şöyle devam ediyor: “Eqbal, bir çok insandan çok sınırlar geçtiği ve çok engeller aştığı halde, her yerde, durumda ve bağlamda rahatça kendisi olabilen biriydi”.

Bu özelliği de, E. Ahmad’ın “entelektüel parlaklığı ve cesaretine, üstün doğru analizler yapabilme yeteneğine” ve sürekli tutarlılığını koruyan “insani ve sıcak duruşuna” bağlıyor.

Ayrıca “eşsiz yoldaşlığına, içtenliğine, kendini adama özelliğine, vefakarlığına, dürüstlüğüne, yaratıcılığına, kendine özgü oluşuna, ufuk sahipliğine” vurgu yapıyor.

E. Ahmad’ın sizde bıraktığı izlenim neydi?

MD: Gerçekten E. Said gibi, E. Ahmad “efsanevi” biriydi, bizler için. Hem insani, hem düşünsel, hem de siyasal düzeylerde. E. Said’in çok yakınıydı.

Ben, onunla fiziksel olmaktan çok, sık sık karşılaşma yada birlikte olmaktan çok, ruhsal bir yakınlık, bir tür “ruh dostluğu” yaşadım diyebilirim.

E. Ahmad, Hindistan’ın bir köyünde doğmuş, küçük yaşında babası gözlerinin önünde öldürülmüş, 1947 Hindistan-Pakistan bölünmesinde ilk göçmenliğini yaşamıştı.

ABD-Princeton’dan doktora almış, Kuzey Afrika’da yaşamış, Cezayir kurtuluş cephesine F. Fanon’un yanında katılmış, ABD’de Vietnam ve Kamboçya’ya karşı yürütülen insanlık dışı uygulamalara “ilk ve en etkin karşı çıkışın” sözcülerinden biri olmuştu.

Dünyayı dolaşmış, bir düşünür, aydın bir eylemci olarak, bir çok bağımsızlık, direniş ve demokratikleşme girişimini (Filistin’inki de dahil olmak üzere) desteklemiş, bir çok insanı etkilemiş, onların gelişmelerine katkıda bulunmuş, hiçbir mevki peşinde koşmamış güzel ve örnek bir insandı.

“Guru”ydu. Ömrünün sonuna doğru Pakistan’a geri dönmüş ve kısa bir süre sonra da (1999’da) aramızdan ayrılmıştı.

E. Ahmad, bir alçak gönüllülük, derin duyarlılık ve insani sıcaklık örneğiydi.

























Faiz Ahmed Faiz

SY: Urdu dilinin büyük şairi, bitmez hapislerin ve sürgünlerin çilekeşi Faiz Ahmed Faiz ile nasıl bir ilişkiniz vardı? Sanıyorum aynı dönemlerde Beyrut’ta sürgün yaşadınız, ve 1982 Kuşatmasını birlikte geçirdiniz.

Onun 1947’de yazdığı Azadi (özgürlük) şiiri, bir zamanlar dillere destandı.

Şöyle diyordu galiba:

“ Bu donuk ışınlar, bu gece-isli ışık-
O Şafak değil bu, özgürlükle esrimiş,
mutlak özlem içinde yoluna koyulduğumuz…
Dostlar, uzaklaşın bu sahte ışıktan. Gelin,
O vaat edilmiş Şafağın peşinde olalım…”

MD: Üstat Faiz Ahmed Faiz ile ortak bir kader, kafa ve ruh yakınlığı yaşadık Beyrut’ta. O benden yaşça büyüktü. Çok büyük bir şairdi: Urduca ve Farsça’yı çok iyi harmanlıyordu. Sarsılmaz bir özgürlükçü ve toplumcu inanca sahipti. Nazım’ın Türkçe’de, Neruda’nın İspanyolca’da gerçekleştirdiğini, o kendi dilinde ve duruşunda başarmıştı.

Cesur ve ilkeli biriydi. Bölgesindeki savaşın ve nefretin ortasında Hindistan-Pakistan Dostluk Derneği’ni kurmuş ve tek başına Lahor’dan gelerek Gandi’nin cenaze törenine katılmıştı.

Özgürlüğüm ne demek olduğunu en iyi bilenlerden biriydi ve bunu hayatında ve eserinde göstermişti.

Pakistan’da General Ziya’nın zalim diktatörlüğü sırasında, acılarla ve sorunlarla dolu Beyrut’a sığınmıştı. Ona dost bir ortam sağlamaya yönelik tüm çabalarımız, onun farklı ve zengin dünyasına ulaşmamıza yetmiyordu bir türlü…

“Sürgün”ün yalnızlaştırıcı, yabancılaştırıcı etkileri, değişik bir kültürde yaşama zorunluluğu ve ortak dil eksikliği, onun için bizden daha ağır seyrediyordu sanki…

Ondan çok şey öğrendik.




Raşid Hüseyin

SY: Bize bir diğer yakın dostunuz olan Filistin’li şair ve çevirmen Raşid Hüseyin’den de biraz bahseder misiniz? Onun için yazdığınız çok etkileyici ağıtta şöyle diyordunuz sanıyorum:

“… Deniz kıyıları ilahileri gibi uzun boylu, hüzünlü,
şaraba daldırılmış bir kılıç gibi gelir,
ve bir dua bitimi gibi ayrılırdı…
Kahvelerin sade ve hoş konuşanı.
Neyi ve birayı severdi.
Sözcükleri en sade olanlardı.
Kolay, su gibi
Ve sade, yoksul’un akşam yemeği gibi…”

MD: Raşid Hüseyin, Filistin’in 1948 sonrası döneminin en önemli ve örnek kişiliklerinden biriydi. Çok yakınımdı. İyi bir şair, mükemmel bir çevirmen ve eşiz bir hatipti.

İnsanları ağırlamaya bayılırdı. İbranice’nin önemli modern şairlerinden biri olan Bialik’i Arapça’ya çevirmişti. Tel-Aviv’de İbranice gazetecilik ve başyazarlık yapmıştı.

Musevi ve Arap yazar, sanatçı ve aydınları arasında sağlıklı bir diyalog oluşturabilmek için büyük çabalar göstermişti. Ama kimseyi bütünüyle memnun edememişti. Musevi bir kadınla evlenmişti.

Değişik diyarlarda ve dünyalarda yaşamıştı ama sanki hiç biri ona göre değildi.
“Bu zaman benim zamanım değil” demiyor muydu?
Bir Mültecinin Şarkısı şiirinde:

“50 No’lu çadır, soldaki, yeni dünyamdır benim,
Paylaşın benimle anılarımı!
Anılarım baharın gözleri kadar yeşil olan
Anılarım ağlayan bir kadının gözleri gibi olan,
Ve anılar, süt ve aşk renginde olan…”
diyordu.

New York’ta yalnızlık ve acı içinde, bol alkollü ve sigaralı bir odada, dumandan zehirlenerek hayatını sonlandırdı.
Fetva Tukan

SY: Hem ustalarınızdan biri, hem dava arkadaşınız, hem de yakın dostunuz olan Filistin’li büyük kadın şair Fetva Tukan’dan biraz bahsedebilir misiniz?

Ona hitaben:

“…
Kızkardeş, bu yıllar
İşimiz şiir yazmak değildi
Fakat savaşmaktı…
Kızkardeş, yaşlar var boğazımda
Ve ateş var gözlerimde…”
diyorsunuz.

MD: Fetva Tukan çağdaş Arap ve Filistin şirinin en önde gelen kadın şairlerinden biriydi. Çağın Al-Khansa’sıydı. O Nablus’luydu.

Uzun soluklu bir direnişçiydi. Yüce gönüllülük, sabır ve üretkenlik örneğiydi. Yanında yada eserinde sürekli huzur duyduğum birisiydi. Bir çoğumuzun ustası, annesi, kızkardeşi ve dostuydu.

Maalesef, pek çoğumuz gibi, o da sürekli cephedeydi. Başka koşullar altında olabilseydi, çok farklı ürünlerine de tanık olacaktık, kuşkusuz. Şiirlerini şarkı gibi söylerdi. Gece gözlerinde başlayanlardandı. Tedirginliğin ve cesaretin sesiydi. “Can çekişme yolunda/Kırbaçlanıyor Kudüs” diyordu.





















Az-zattar, Marzuk ve Kanafani

SY: Trajik ölümlerine tanık olduğunuz, ve ağıt şiirlerinizde hala yaşıyor kıldığınız: Mülteci kamplarının sembolü olan ve Lübnan’da falanjistlerce katledilen Ahmad Az-zattar; ressam dostunuz, Lübnan iç savaş kurbanı İbrahim Marzuk; ve bir başka kurban olan yazar ve şair Ghassan Kanafani’den biraz bahseder misiniz?

MD: Ahmad, İbrahim ve Ghassan acılarını bir türlü içimden silemediğim değerli yakın dostlarımdı. Beni “evsiz”, yalnız geride bırakanlardı.

Ahmad denizin sürgünüydü. Her şeyde karşıtını bulandı. Durmadan dolaşıyor ve sorup duruyordu. “Ben Arap Ahmadım” dedi. “Ben kurşunlarım, portakallarım ve ben hafızayım” dedi.

İbrahim bir ressamdı. Suyu resmetti. Hep bir güvertedeydi. Zambakların üstünde büyüyeceği bir güvertede. Bir başkaldırandı İbrahim. “İnsanlarla, meşe ağaçlarıyla, savaşla, Okyanus dalgalarıyla, sokak satıcılarıyla, kırlarla kaynayan bir toprağı” resmetti.

Ghassan “anayurt” nedir diye sorup sorup inliyordu:

“Nedir anayurt? Bu iki sandalye mi?
Burada yirmi yıldan beri duran?
Bu masa?... Duvardaki Kudüs resmi mi?
Rüyalarımız mı? Ebeveynler? Çocuklar?
Nedir anayurt?”





















Dostun Ölümü

SY: “Dost’un Ölümü, dostların ölümü” nasıl bir olgu, ne tür bir duygu sizin için. Bununla nasıl baş ediyorsunuz?

Bu büyük kaybı kabule nasıl ulaşıyorsunuz? (Burada sormak istediğim, genel olarak ölüm konusundaki yaklaşımız ve onun şiirinizde dillendirilme biçimi değil. Bu konuyu daha sonra açmak istiyorum.)

Mevlana gibi: “Kederlenme, kaybettiğin her şey başka bir biçimde geri döner hep” mi diyorsunuz.
Ibn Arabi gibi: “Sevgi dinine inanırım ben. Karavanları her nereye götürürse götürsün” mü diyorsunuz.
Shelly gibi: Kaybettiklerimizi doğa ile bütünleşmiş olarak algılayıp, onların sesini, varlığını doğanın sesinde mi arıyorsunuz?
G. Mahler gibi: “Dostlarım ihtiyacım var size gitmeyin!” mi diyorsunuz?
Rilke gibi: “Melekler katından, sesiniz duyulsun diye” bağırıyormusunuz?
T. S. Eliot gibi: “Bunca insanı perişan edeceğini” bilemezdik mi diyorsunuz?
W. H. Auden gibi: “Bütün saatleri durduruyor” musunuz?
D. Thomas gibi: “Işığın kararmasına kızıp” öfkeleniyor musunuz? Yada “ölümün egemenliği olamayacağına, sevginin kaybolmayacağına mı” inanıyorsunuz?

Yoksa, Rene Char gibi: “Fırtınanın en şiddetli anında, bizi yatıştıracak bir kuşun, bir bilimeyen kuşun ortaya çıkması”nı mı beklersiniz?

Ne dersiniz?

Bir mezmur’unuzda:

“Geçiyor önüme dostlarım
Ve ölüyorlar aniden”
diye, haklı olarak şikayette bulunuyorsunuz.

MD: Biliyorsun, “ölüm” beni çok meşgul eden bir konu. Nasıl olmasın ki? Şiirimde yeterince yer aldı sanırım. Genel ölüm konusunu daha sonraya bırakacağımıza göre, kısaca “dostun ölümü”ne gelince:

Kabulü en zor olgulardan biri kuşkusuz. Dostun göçüşü, yada dünya değiştirmesi, sizden de çok şey alıp götürüyor. Hatta tüm hayata bakışınızı değiştiriyor. Ben bunu, bir çok adaletsiz ölümlere tanıklık ederek, çok yaşadım maalesef.

Alıntıladığın üstatların deyişleri, diğerlerinin yanı sıra, benim de çok başvurduğum, teselli bulduğum metinler. Ama gene de bir Japon haiku ozanının dediği gibi: “Ölüm ölümdür. Kim ne derse desin yetmez burada şiir”.

Ben, dostlarımın, beni yapa yalnız, sadece anılarla bırakarak, benden önce o bilinmeze gitmelerini pek kabul edemiyorum. Onları sürekli yanı başımda, değişik mekanizmalar yaratarak, hayatta tutmaya çalışıyorum.

Onlara yalvarıyorum: Beni bekleyin diyorum. Zamandan ve sorumluluklardan özgür bir biçimde sokaklarda sohbet edebileceğimizi söylüyorum. Mezar yeri ve ağıt aramaktan başka görevlerimiz olduğunu hatırlatıyorum.

Unutulmasınlar istiyorum. Onlara bellek olmak istiyorum. Ne kadar becerebildiğimi bilmiyorum.

Zaman zaman teselliyi, Kızılderili Şef Seattle’nin şu deyişinde buluyorum:

“Ölüm mü dedin? Ölüm diye bir şey yoktur.
Sadece bir dünyalar arası yer değiştirme
Söz konusudur.”

Ve durmadan soruyorum Gılgamış’ın Enkidu’ya yönelttiği soruyu:
“Yoruldun mu benden dost?
Neden terk ettin beni?”


















Şiir ve Şair

SY: Şimdi de, uygun bulursanız, biraz da, genel olarak “Şiir”, “Şair” ve onların halleri üzerinde konuşalım.

Öncelikle, şiir nedir? Nereden gelir? Neyi karşılar? Neden şiir? Ortak bir tanımı olanaklı mı? Gerçekten “sözcüklerin alabileceği en güçlü biçim” midir?

Şair nasıl doğar? Nereden kaynaklanır? Nasıl sürer şiiri? Bir vuruşla mı yoksa aşamalarla mı doğar ya da gelişir şair?

Cidariyyat’ınızda:

“Şiir sanatı nereden doğar?
Kalbin meylinden mi,
bilinmezin doğuştan gelen (fıtri) anlamından mı,
bir çöldeki bir kırmızı gülden mi”

diye soruyorsunuz.

Kuşatma Altında’da da:
“Güvenme şiire
Bu yokluğun çocuğuna,
Çünkü o ne sezgi
Ne de düşüncedir, fakat
İçinde bulunduğun
Uçurumun anlamıdır”
nitelemesini yapıyorsunuz. Ve

Güvercin’in Şam’dan Aldığı Gerdanlığında da:
“Saydamdır şiir
Ne duyumsal
Ne de zihinsel
O yankının söylediğidir
Yankıya”
diyorsunuz.

Büyük usta Pushkin’in Eugene Onegin’de dillendirdiği:
“Ararım ahengini
sihirli seslerin, duyguların ve düşüncelerin”
biçimindeki şiir idealine ne diyorsunuz?

MD: Bana göre, şiir bir gizemdir, bir muamma, bir bilinmez. Ve sonsuzdur. Kesin bir şiir biçimi olmadığı gibi, üzerinde hemfikir olunan bir şiir tanımı da yoktur.

Her şiir, şiir kavramını dönüştürmeye çabaladığı gibi, şiiri de değiştirmeye gayret eder.

Şair, kendi deneyiminden, dünya ile ilişkisinden, var oluşla ilişkisinden, kendi kültüründen, şiirsel bilincinden, kendi bilinçsizliğinden doğar ve gelişir, kendini yeniler.

Şair tek bir dünya değildir. Kendisiyle birlikte, dili ve okuru ile var olur.

Benim için şiir her zaman çoğuldur: Annedir, düştür, dildir, desendir, “uçurumun anlamı”dır. “yankının yankıya söylediğidir”, “yokluğun çocuğudur”, görünmeyeni gösterendir…

Şiir çok şeyi barındırır içinde . Melekler ve şeytanlar da bunların arasındadır.

Ben her zaman, durmadan denemeyi, tekrara düşmemeyi tercih ettim. Bana göre “risk alma” şiirin birinci koşuludur.

Ben aşama aşama kendini ve şiirini geliştirmeye çalışan bir şairim. Tek vuruşta şiiri yakalamak istisnai bir durum. Dünyamızdan kaş tane Rimbaud geçti?
Her şiir, “şiirin ne olduğu” sorusuna bir cevaptır, belki de.

Şiirin tek ölçütle: “şiirin kalitesiyle”, değerlendirilmesinden yanayım.

Şiirin kökeni bence tektir: İnsani varlığın kimliği; geçmişteki sürgününden bugünkü sürgün haline dek. Şiir, insanoğlunun hayat önünde duyduğu ilk şaşkınlıktan, varoluşun gizemlerini sorgulama ihtiyacından doğdu.

Ve şiir hem yerel, hem de evrenseli kapsayarak, ne “metropolün” egemenliğine, ne de “taşranın” darlığına aldırmadan, çeşitli mekanlarda, dil ve kültürlerde var olageldi.

Büyük şair, yazar ve özgürlük abidesi Pushkin’in şiir ideali sanırım tüm yazarların, şairlerin… peşinde oldukları bir şey. Ama bu ideali tümüyle gerçekleştirebilmek Pushkin olmayı gerektiriyor. Bu da pek kolay ulaşılabilecek bir doruk olmasa gerek… Ben alçak gönüllülükten yanayım.




Şairliğin Doğuşu ve Evrimi

SY: Sizde şiir, şairlik nasıl doğdu? Ne tür bir evrimden geçti? Başlangıçta en çok ne etkiledi sizi, şiire yönlendiren ilk kıvılcım neydi? Aileniz yada yakın çevrenizin etkisi oldu mu?

Bir sohbetinizde, “annenizin muhtemel etkisinden” ve ayrıca,” akşam birlikteliklerinden” ve” gezgin halk ozanlarının sözlü şiirine” vurgunluğunuzdan bahsediyorsunuz.

“Başlangıçta söz vardı”, yazı sonra geldi galiba? Bunları biraz açar mısınız?

MD: Bilebildiğim kadarıyla ne ailemde ne de yakın çevremde şiir düşkünlüğü ve şair yoktu. Beni çok küçük yaşımda “ses, müzikalite, sözlü deyiş” şiire çekmiş olmalı.

Gezgin halk ozanlarının önemli bir etkisi oldu bende sanıyorum. Bu ozanlar, karanlık basınca, gizlice köyümüze gelir, sabaha karşı, İsrail askerlerine yakalanmamak için, köylülerin yol göstericiliğinde, ayrılırlardı.

Özellikle, bir gezgin ozan beni çok etkilemişti: Ne söylediğini pek anlamıyordum. Ama nağmeleri, sesi, soluğu, kendini işine verişi, yumuşak ve sevecen tavrı, çevrenin ona gösterdiği sevgi ve saygı hala belleğimdedir.

Şiirin yazılı, yazılabilecek bir şey olduğunu okulda öğrendim.

Annemin, bir çok alanda olduğu gibi, şiirimi de etkilediği kuşkusuz. Ayrıca, ağabeylerimden birinin ve karşılaştığım ilk öğretmenimin (bende bir şeyler görmüş olsa gerek) katkılarını unutamam.














Şiirin Hayatiyet Sağlayıcılığı

SY: Şiiri hep duyduğunuz, yaşadığınızı ve onunda sizi yaşattığını söylemek çok mu “köşeli” bir görüş olur?

Şiirin sizde güçlü bir enerji biriktirici ve dağıtıcı işlev gördüğünü, ruhsal hayatiyet sağladığını söyleyebilir miyiz?

MD: Hayır, olmaz sanırım. Şiir her zaman yanımda olandı ve hala beni ayakta tutandır. Bedenimi ve ruhumu etkileyen, acıtan yada haz veren, yükselten veya alçaltan tüm hallerimde şiir beni hiç yalnız bırakmadı, hep yanımdaydı.

Şiir, belki de, sadece şiir hayatımın özü olmuştur diyebilirim. Şiir dışında pek fazla anlamı yok hayatımın. Her zaman kazandırıcı bir şey olmasa da, hatta kaybettirici olsa da…

Yanılsama da olsa, şiirin hayatın kaynağı, enerjisi olduğunu ileri sürmekte bir mahzur görmüyorum.

“Hayatın güzelliğini” takdir eden bir kişi olarak, “yaşamak” şiirleştiği ölçüde buna değer diye düşünüyorum.

Ayrıca, Maya Angelo’nun çok güzel dile getirdiği gibi:
“Şiir bize insani varlıkların ne olduğunu söyleyebilir. Şiir bize neden tökezlediğimizi ve düştüğümüzü ve nasıl, mucizevi bir biçimde, ayağa kalkabileceğimizi söyleyebilir”

Şiir hayatı açıklamakla yetinmez, hayata duygu ve derinlik katar.
















İlk Etkileyen Şiir ve Şairler

SY: Sizi ilk etkileyen şairler-belki de hala etkileyenler kimlerdi? Bu konuyu hem klasik Arap şiir geleneği açısından, hem de Dünya şiiri açısından biraz açar mısınız?

Bir şair ve şiirinin “binlerce şair ve şiirden geldiğini, hiçbir şairin yoktan var olmadığını, sıfırdan başlamadığını” söylüyorsunuz. Ama asıl olanın “şairin kendi dilini, sesini, özgünlüğünü bulmasına” vurgu yapıyorsunuz.

Bu zor iş nasıl gerçekleştirilebilir? Siz nasıl üstesinden geldiniz?

MD: Beni başlangıçta (ve kısmen hala) İslam öncesi ve sonrası Klasik Arap şiiri önemli ölçüde etkiledi.

Bu etki de ortak tarih, gelenek, kültürün yanı sıra Arapça’nın, dil olarak, şiire tanıdığı eşiz olanaklara vurgu yapmak gerek. Bu dilin sözcük ve deyiş zenginliği, sesi, müzikalitesi malum.

Lisan el-Arab benim günlük jimnastiğim olmuştur hep.

Arap şiir geleneği içinde Imru al-Qays ve Al-Mutenebbi’in çok özel yeri vardır bende. Bunlardan sonra Al-Ma’arri’yi sayabilirim.

Kuşkusuz, klasik dünya şiir devlerine olabildiğince eğildim.Sanırım burada isim vermek gerekmez.

Şairin kendi sesini bulması, özgünlüğüne ulaşmasına gelince: Bunu her şair kendi dünyasına, kendi seçmesine göre gerçekleştirir.

Birikimden yararlanma ile “kendin olma” arasındaki ince çizgiyi iyi yakalayabilmek esastır burada.

Bana gelince: Çok deneyerek, risk almaktan korkmayarak ve hep sorup araştırarak yolumu bulmaya çalışıyorum.










Al-Mutenebbi

SY: “Gecenin savaş atları
ve tuzak ile ekili çöller
bilir beni,
Savaş ve darbeler ve
kağıt ve kalem
bilir beni”
diyen Al-Mutenebbi’yi klasik Arap şiirinin zirvesi olarak görüyorsunuz ve onun için: “Tüm klasik Arap şiirinin özeti” diyorsunuz.

Neden böyle? Al-Mutennebi’nin iktidar hırsı, aşırı kibirli, övgücü/yergici kişiliği, gençliğinde kendini nebi (peygamber) ilan etmesi ve bunu kendine soyadı olarak alması sizde herhangi bir olumsuz etki yarattı mı?

Siz, Cidariyyat’da: “Bir peygamber değilim, kehanet iddiası taşıyan” diyorsunuz.

MD: Beni Al-Mutenebbi’de ilgilendiren onun şiiridir. Bu şiir çok etkileyici bir güce sahiptir. Bilgelikle tutkuyu mükemmel biçimde kaynaştırmıştır. Kendisini hemen fark ettiren bir şiirdir. Ezici bir yaratıcılıkla, bir “söz sihirbazlığı” ile donatılmış bu şiir karşısında nötr kalmak olanağı yoktur.

Aşırı yergi ve övgülerini okuduğunuzda bile, bunların bağlamını unutup, çok güçlü ve ustaca bir şiirsel dille karşı karşıya kalırsınız.

Peygamberlik iddiasına gelince: Al-Mutenebbi bu alanda ne ilktir ne de son. Romantizm, özellikle Alman romantik şairleri ve şiiri bu “vizyoner iddialılık” üzerine kuruludur. Bu olgu günümüz şiirine kadar süregelmiştir.

Ben de böyle bir iddia yok. Bir “kahin” değilim ben. Ne de peygamberlik iddiası taşırım. Ve bu tür iddiaları ciddiye almam.











İslam Öncesi Arap Şiiri ve Imru al-Qays

SY: İslam-öncesi Arap şiiri ve şairleri, özellikle de Muallaqat geleneğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu şiirin sözel, dinletisel, müzikal ve bellek temelli oluşu sizin şiirinize de özel bir katkıda bulundu mu?

Özellikle Imru al-Qays’ı,
“İnsanlar arasında duyarsız olanlar yatıştırırlar
hemen aşklarını
Fakat benimkini, asla unutamaz kalbim”
diyen al-Qays’ı önde tutuyorsunuz.

Neden?

MD: İslam-öncesi Arap şiiri, Arap şiir geleneğinin altın çağlarının başında gelir, öncüsüdür. Değindiğin özellikleriyle ve başkalarıyla da benim şiirimi kuşkusuz etkilemiştir.

“Duymak dilsel yeteneklerin babasıdır” demiyor mu Ibn Haldun?

Imru al-QAys, İslam-öncesi dönemin en büyük şairidir. Al-Muallaqat seçkisinin yazarlarından birisiydi. Yedi Kaside’nin en ünlüsünün şairidir.

Al-Qays’ın oldukça ilginç hayatı olmuştur: Erotik şiirler yazdığı için, genç yaşta ailesinin evinden iki kez kovulmuş, ve dağınık, bohem bir hayat sürdürmüştür.
Babasının asi bir bedevi kabilesi tarafından öldürülmesinden sonra, aniden bir cengavere dönüşmüş, intikam almak üzere, aralarında Bizans İmparator’una başvurmak dahil, bir çok yolu denemiştir.

Risk seven, çok kişilikli büyük bir şairdi.
















Arap Kadın Şairleri

SY: Arap şiir geleneği içinde, İslam-öncesi ve sonrasında çok ilginç (hatta şaşırtıcı), özgür ruhlu, duyarlı, yüksek sezgiyle yüklü, Al-Khansa, Rabia, al-Adwiyya, Hafıza gibi usta kadın şairlere rastlıyoruz.

Onları nasıl buluyorsunuz?

MD: Arap edebiyatı ve özellikle şiirinde, sesleri kısılmaya çalışılmış olsa da, çok değerli kadın şairler yer alagelmiştir.

İnsanlığı, dişil duyarlılığı ustaca dillendirmişlerdir. Cesur, açık sözlü bir şiir ortaya koymuşlardır. Tene ve ruha çekinmeden dokunabilmişlerdir.

Umarım, bugüne dek, onlara ayrılan sınırlı “toprak”, ciddi araştırma ve incelemelerle, bir an önce, genişletilir.

Al-Khansa İslam öncesi dönemin, R. Al-Adwiyya İslam sonrasının en büyükleri arasında yer alır. Ayrıca, Leyla al-Akhyakiyya, Hafıza bint al-Haj, Arrakuniyya gibi daha bir çok kadın şaire değinilebilir.

“Sevincimsin
Açlığım
Sığınağım
Dostum
Yol azığım
Yolumun sonu
Nefesimsin
Umudumsun
Yoldaşımsın
Özlemimsin
Bol varlığım” diyen R. Al-Adwiyya, ve:

“Sürüp gitmez hiçbir şey gerçekte…
Ve görmüyorum hiçbir şey zamanda
Sonsuza dek sürecek” diyen al-Khansa örneklerinde olduğu gibi.








Abu-Nuwas
SY: “Bu çağ maymunlar çağı
Sen de pekala boyun eğebilirsin onlara” diyen ve

şiirsel beyanı:

“Fakat ben bana geleni söylerim
İç düşüncelerimden geleni
Reddederek gözlerimi”
Olan Abu-Nuwas benim favorim. Belki de özgürlükçülüğü, put kırıcılığı/tabu karşıtlığı, liberteryan, şehirli, bohem hayatı tercihi, eşsiz ironisi çekiyor beni…

Belki onu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde yaşamış, Anadolu’nun büyük neyzeni ve liberteryan, bohem ve alay üstadı Neyzen Tevfik’e benzetiyorum.

Neyzen: “Geçer: Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer,/ Ney susar, mey dökülür, Cem’in şamatası da geçer” diyor.

Siz ne dersiniz? Size ne diyor Abu-Nuwas? Neyzen Tevfik’in ney’ini yada şiirini duyabildiniz mi?

MD: Abu-Nuwas, kuşkusuz, Arap şiirinin devlerinden biridir. Bu şiiri bedevilikten şehirliliğe taşıyan en büyük şairlerden biridir ve bu alanda bir öncüdür.

Şiire yepyeni ve çoğul temalar getirdiği gibi, geleneksel şiir dilinde devrim yapmış ve onu çok güçlendirmiştir.

Abu-Nuwas İran asıllıdır. Ama Arapça’da yazmış ve bu dile büyük katkılar getirmiştir.

Kendisine bir palyaço maskesi takmış ve içmeye koyulmuştur. Böylece dar mantık ve geleneklerin kontrolünden bedenini özgürleştirmek istemiştir.

“Göklerin tiranına” karşı isyanın sözcülüğünü yapmıştır.

Kendi kendinin efendisi olmanın, hayatını da ona uygun olarak yaşayarak, savunucusu olmuştur. Hiç eskimeyen, solmayan bir sestir o.

Neyzen Tevfik’in muhteşem ney’ini çok beğenerek CD de dinledim. Ve bu neyi çok sevdiğim için onu yanımdan pek ayırmıyorum. Hem hüznü, hem huzuru birlikte yaşatıyor bana. Bir tür teskin edici…

Şiirine ise henüz ulaşamadım.

Al-Ma’arri
SY: Luzimmiyat’da:
“Hayatım-can çekişme için bulut
Sözüm-ölüm için gökgürültüsü”
diyen Al-Ma’arri’deki hüzün ile bilgeliğin eşsiz anlatımını mı beğeniyorsunuz?

Size fazla kötümser gelmiyor mu, tüm büyüklüğüne rağmen?

MD: Al-Ma’arri, kederi, hüznü, yer yer karabasan varan kötümserliği ve bilgeliği yanı sıra, kuşkuculuğu, derin düşünce ve tahayyülü ve büyük teknik ustalığı ile temayüz etmiş bir başka doruktur.

Çok ses sahibidir, O.

Eskiden Al-Ma’arri’yi çok fazla okumazdım. Bugünlerde ise hiç başucumdan eksik etmiyor, büyük bir zevkle okuyorum.

Onda, ayrıca, bilgeliği ile birlikte, felsefi, estetik ve dilsel bir çok boyut buluyorum.

Al-Ma’arri, başlangıç noktası ölüm olan bir dünya yaratır kendine.

Onda şiir, bir varoluşsal vizyon ve bir ruhsal derin düşünme deneyimidir.

























Kutsal Metinler
SY: Bir çok kutsal metin (Tevrat, İncil), Kur’an ve İlahilerden, onların sembollerinden besleniyor şiiriniz. Özellikle “Şarkılar Şarkısı”nın, Mesih’in, Kur’an’ın ve Sufi metinlerinin etkisi açık.

Bu metinleri çok iyi incelediğiniz kolaylıkla anlaşılıyor. Bu ilgi ve bilgi nereden kaynaklanıyor? Geldiğiniz “toprak”tan mı?

Yoksa, İçinde bir çağdan diğerine yürüdüğünüz
“Hiçbir hafıza rehberlik etmeden”
size ve orada “aşk ve barışın kutsal olduğunu” söylediğiniz Kudüs’ten mi geliyor?

Kur’an’ın güçlü metaforik, figüratif, müzikal ve retorik özelliklerinin üzerinizdeki etkisi ne oldu?

MD: Farklı inanç ve dinlerin toprağından gelmiş olmam (Filistin biraz da bu değil midir?), İsrail okullarında eğitim görmüş olmam ve kuşkusuz hep içimizde olan Kudüs beni etkilemiş olmalı.

Filistin’li olarak içimde tüm inançlar mevcut. O toprağın, peyzajın, kültür ve tarihin varisiyim. Çocukluğumda, müslüman, musevi veya hıristiyan ayrımı bilmezdim. Aynı “mahalle”nin çocuklarıydık. Dinsel çatışmaların, temel de, ekonomik-siyasal kökenli olduğuna inanırım.

Ben semboller cennetinde yaşayan biriyim. Bu nedenle, tereddüte düşmeden, her dinsel, inançsal geleneğin birikimlerinden, mal varlığından yararlanıyorum.

Bu kutsal metinleri, tarihsel yada dinsel referans olarak değil, birer “edebi” metin olarak okudum ve hala okuyorum. Bu metinlerdeki güçlü şiirsellik yadsınamaz.

Tevrat’ın üç temel metni, özellikle Yakup ve Şarkılar Şarkısı büyük ölçüde şiirseldir ve derin bir insani deneyimi vurgular.

Şarkılar Şarkısı, dünyanın bir çok büyük şairi tarafından, pastoral şiirin bir başyapıtı olarak görülegelmiştir.

İncil’de, Hıristiyanlıkta ve özellikle Hz. İsa’da, Mesihte bulduğum: Şiirsellikten çok “çilekeşliktir”.

Hz. İsa Filistinde doğmuştur, Filistinlidir. Çileye ve bağışlamaya, sevgi ve hoşgörüye vurgusu derindir.

Ayrıca, benim gibi, bir şarap sevendir.

Şiir açısından, en önemlisi de: Ölüyor ve tekrar diriliyor. Biz şairlerin tüm hayatı, hayatla, yaşamayla ölüm arasında bir “geçit” değil mi? Her şiirde ölür ve sonra diriliriz.

Mesih’i tüm Hıristiyanlıkla (ve özellikle pratikleriyle) özdeşleştirmiyorum kuşkusuz. Mesih bende doğal bir semboldür. Zaman ve mekanda Filistinlidir. Ruhsallıkta da evrenseldir.

Kur’an’a gelince: Kur’an benim geldiğim, içinde doğduğum kültürel ve dinsel ortamın “ayrılmaz”ı. Metin olarak, ruhsal, düşünsel ve evrensel boyutlu.

Ben de hem “Mahmud”luk, hem de “Derviş”lik var. Senin gibi, babasını Hac’a gönderenlerdenim! Ama, benim Kur’an’ı okuma ve anlayış tarzım farklı. Kendime özgü…

Müslüman sembolleri kullanırken tedbiri elden bırakmamak gerekli. Çünkü “resmi” İslam oldukça doğmatiktir. Resmi İslam’da, peygamberle konuşmak hoş görülmez, hatta yasaklanır. Daha kategorik bir yazım söz konusudur. Din ile kültür arasında ayırım pek yapılmaz. Dinin kültürel algılanmasına sıcak bakılmaz.

Burada kapıyı aralayan, hatta yer yer önemli ölçüde açan “sufi gelenek”tir.

























Sufi Edebiyatı ve Şiiri

SY: Sufizme, tasavvuf şiiri ve şairlerine nasıl bakıyorsunuz? Siz, galiba sufi dünyasının nesrini daha çok seviyorsunuz? Doğru mu?

Attar, Hafız, Mevlana, Ibn Arabi, Al-Niffari, Bistami ve benzerleri size ne diyor?

Anadolu’lu büyük sufi Yunus Emre’yi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sizce, tasavvufun, görünmeyenin peşinde olan, söylenmeyene yönelik duran, konuşmasında sessiz, sessizliğinde iyi konuşan, özneli öne alan, iç anlamlara derinlik kazandıran, rasyonel bilgiyi, tek başına yavan, duygusuz bulan ve sezgisele dönük olan duruşu neyi temsil ediyor?

“Canında bir can var, o canı ara;
Beden dağında bir mücevher var o mücevheri ara,
Ama dışarıda değil, kendinde ara”
diyen Mevlana;

“Varoluş anı vuslattır
Sevme zamanıdır, yiyiniz, içiniz!”
diyen Ibn Arabi;

“Bilmediğinizi biliyorum”
diyen Al-Niffari; ve

“Mani eri bu yolda melul olası değil,
Mani duyan gönüller hergiz ölesi değil”
diyen Yunus Emre size ne diyor?

Siz de:
“Çilekeş bir Sufi’ye benzer kalbim” diyorsunuz Cidariyyat’da

MD: Sufi edebiyatı ile, gerek şiir, gerek nesir olarak muhabbetim çok iyidir. Hep okuduğum, hala okuduğum bir alandır. Sufi düzyazıyı (ki şiire çok yakındır), zaman zaman sufi şiirinden daha ilginç buluyorum. Örneğin, Ibn Arabi’nin düzyazısı şiirinden daha üstündür.

Benim için sufizm, felsefi olmaktan çok, şiirsel bir anlam taşır. Bu da: Evrene çok farklı ve derin bir yaklaşım göstermesinden ve çok uçta bir deneyim yaşayabilme cesaretinden kaynaklanır.

Beni sufi metinlerin yakıcı susuzluklarına çeken şey: Bu metinlerin “kutsal olanı” anlam düzeyine taşıyan insanlaştırıcı yönüdür. Onu arzunun halleri içinde sunmaları ve sevilen varlıkla birlik, kaynaşma peşinde olmalarıdır.

Sufi metinler, “yasaklar dilini” özgürleştirmiş, ruhsal ile duyumsalı kaynaştırıcı tahayyülü ortaya koymuştur…

Mevlana tüm insanlığın ortak malı ve ışığı. Yunus Emre’yi Fransızca ve İngilizce çevirilerinden, maalesef, sınırlı olarak tanıyorum Ama kendime çok yakın hissediyorum.

Attar, Ibn Arabi, Hafız ve Al-Niffari hep benimle. Tüm büyük sufi şairler, çok özel yetenek ve duyarlılıkla donanmış, bugün bizlerin bile tahayyül edemeyeceğimiz atılımlara, maceralara girebilmiş kişilerdir.

Beni çeken ve ilgilendiren bu anlamdaki sufizmdir. Yoksa günümüzde “moda” olan büyücü ve şarlatan yaklaşımlar değil.

Salt mistik olan (içten de olsa) benim için tehlikeli bir alandır. Çünkü dinsel alandan tümüyle ayrılması güçtür. Bu alana da pek girmeye eğilimli değilim…

SY: Adonis ilginç ve görece olarak yeni bir eserinde, sufizm ile “surrealizm” (gerçeküstücülük) arasında yakın ilişki görüyor. Siz ne dersiniz?

MD: Adonis’in bu eserinden haberdarım. İlginç, ustaca yazılmış (zaten Adonis usta bir şair ve yazar), aydınlatıcı bir çalışma. Sürrealizm ile sufizm arasında ilişki kurma, zamansal ve bağlamsal açılardan iyi düşünülmesi gerekli bir konu. Benim bu alanda özel bir ustalığım yok.

Ben sürrealizmin şiire katkısından çok, genel olarak sanata ve düşünceye katkısını önemli buluyorum.














Hüthüt ve Mistik İlham

SY: Hüthüt şiiriniz (ki beni çok etkileyen ve “uçuşmalarımı” hızlandıran bir şiirdir) büyük bir vecd, esriklik içinde ve sanki mistik bir ilhamla yazılmış izlenimi veriyor.

Buna ne dersiniz?

Ayrıca, hangi “hüthüt”ten esinlendiğinizi merak ediyorum: Kur’an suresinde geçenden mi?

Ferideddun-i Attar’ın Mantık al-Tayr (Kuş Dili) ‘ından mı? Yoksa Lisan’u Ghaib (Görünmeyenin Dili) Şirazlı Hafız’ın Divanın’dan mı?

Aristophanes’in “Kuşlar”ının burada bir rolü var mı?

MD: Hüthüt şiirimi, kendime rağmen, ciddi bir metafizik dolaşım içinde yazdığım doğrudur. O malum, uykusuz gecelerimin birinde Attar’ın Mantık al-Tayr’ına sığındım.

Kur’an’ın ve Hafız’ın Divanının hüthütlerini de anımsayarak bu şiiri şafakta bitirdim.

Ama, temel olarak, o sırada Attar’ın etkisi altında olduğum düşüncesindeyim.

Doğaldır ki, büyük üstatlar Hafız ve Attar’la yarışacak halim yok.

Ayrıca, Aristophanes’in eserleri başucu kitaplarım arasındadır hep.



















Hangi Tarihsel Miras

SY: Kendinizi hangi tarihsel, toplumsal, kültürel ve edebi geleneklerin takipçisi olarak görüyorsunuz? Neden?;

Tarihsel mirası nasıl algılıyorsunuz? Sıklıkla bir çok kültür ve uygarlığın mirasçısı olduğunuzu söylüyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?

MD: Bu toprak benim toprağım. Tüm farklı ve çoğul kültür ve gelenekleriyle benim: Kenani, Musevi, Eski-Yunan, Roma, Fars, Mısır, Arap, Osmanlı ve Batı (İngiliz, Fransız…).

Tüm bu kültürleri, özel hiçbir ayrımcılığa düşmeden, yaşamak istiyorum. Bu topraklar üzerinde yankı bulmuş tüm bu seslerle kendimi özdeşleştirmeyi, hem hak hem de ödev sayıyorum.

Ben ne “davetsiz bir misafir” ne de yoldan bir “gelip geçenim”. Doğu Akdeniz, büyük ve kalıcı insani uygarlıkların beşiğidir.

Belki de, bitmez tükenmez çalkalanmaları, bu beşiklikten, beşiği egemenliği yada tekeline alma saplantılarından kaynaklanıyor.

Bu coğrafya, bir tür, dünya çocukluğunun bahçesidir. Benim ülkem Filistin de bu bahçenin bir parçasıdır. Bu nedenle “Akdeniz kimliği” evrensel bir kimliktir, ve bizler de onun üyesiyiz.

Ben ülkemden, bölgemden gelip geçen tüm kültürlerin bir ürünüyüm. Bu dilime de yansımış durumda.

Her güçlü kültür, kendisinden bir şeyler bırakır geriye. Ben de kendimi tüm bu kültür ve birikimlerin “oğlu” sayıyorum. Fakat yalnız bir tek “annem” var…















Çağdaş Etkiler…

SY: Daha çağdaş yada çağa yakın hangi şairlerden ve şiirden beslendiniz? Onlarda neler buldunuz?

Bir dost ve çevirmeniniz sizin “şairsel kardeşliğinizi” şöyle görüyor: “Lorca’nın Canto Hondo (Derin Şarkı) su; Neruda’nın saz şairi benzeri epik, destansı havası; O. Mandelstam’ın mersiyemsi, matemli keskinliği; Y. Amichai’nin bölgenin coğrafyasına ve çağdaş tarihine karşı gösterdiği duyarlı cevap vericiliğ; Cavafy’nin sürgün şairi dillendirmesi…”

Sizce, bunlara, (en azından) aşağıdaki ustaları da eklemek gerekmez mi?

Rilke’nin büyük ağıtçılığı; T. S. Elliot’un tarih ve gelenek konusundaki düzyazı ve şiiri harmanlama ustalığı; N. Hikmet’in direnme, insanlık onuru, özgürlüğü ve kardeşliği, “memleket hasreti” konularındaki ustalığı ve duyarlılığı; Y. Ritsos’un mitolojik ve metafizik ile günlük hayatı bağdaştırması; N. Kahbani’nin “aşk ustalığı”; Cavafy’nin “Truvalılığı”; R. Char’ın yerel ile evrenseli iç-içeleştirmesi….

Ayrıca bazı söyleşilerinizde, Aragon, Eluard, Montale, Seferis, Elitis, Mayakovski, Blok gibi batılı şairlere ve Sayyab, Bayati, F. Tukan, N. Al-Melaike, Adonis gibi Arap şiiri ustalarına olan yakınlığınıza değiniyorsunuz…

MD: Tüm bu adı geçen (ve geçmeyen) ustalardan, uzak ve yakın tarihin bir çok şairinden yaralandım ve yararlanmaya devam ediyorum.

Bir şair , yüzlerce, binlerce şairin mirasçısıdır. Hiç bir şair “sıfır”dan, boş beyaz kağıttan başlamaz, başlayamaz.

Hiçbir şair, kaçınılmaz (hatta zaman zaman gerekli olan) etiketlenmelerden, diğer şiir ve şairlerle alış-verişten kaçınamaz.

Burada, temel alınması gereken: Her şairin kendi öz tonalitesini, kendi solumasını bulması, bulabilmesi zorunluluğudur. Doğrudan bir biri içine girmelerden kaçınmak gereğidir.

Lorca, N. Hikmet, T. S. Eliot, Neruda, Cavafy, Y. Ritsos, R. Char ve N. Kabbani’ye çok şey borçluyum, kuşkusuz, ve pek ayırmam yanımdan onları.



Lorca

SY: Sizin çok sevdiğiniz, kendinize çok yakın bulduğunuz açıkça anlaşılan Lorca ile başlayalım mı? O, “hep çocukluğuna geri dönmek” isteyen; “dünyada hiçbir düz yolun olmadığına”, “dev bir labirentin varlığına” inanan; “dünya çevresindeki tüm yolculuklarda, bulamazsın bir barınak” diyen Lorca ile…

Siz de Onbir Yıldız Şiirinizde:
“İki cennetin Adem’iyim ben,
Her ikisini de kaybettiğim
Öyleyse sür beni yavaş yavaş,
Öldür beni yavaş yavaş
Kendi zeytin ağacımın altında
Lorca ile birlikte”
diyorsunuz.

MD: Lorca, duyarlılığının yoğunluğu, eserlerinin kara parlaklığı, şiir, oyun, şarkı, mitoloji gibi değişik sanat türlerindeki ustalığı ve hayat mücadelesi (ve hayatının kahpece sonlanması) ile insanlığa örnek bir yazardır.
Hepimize bulunmaz bir bağıştır Lorca. Ondan etkilenmemek imkansızdır. Ayrıca, onunla, “Akdeniz’li-Endülüs’lü” ortak bir kültürü paylaşıyoruz.

Lorca, bize şiirin, duyunun, anlamın algılanmalarının dönüştürme fonksiyonu ile yüklü olduğunu öğretendir.

Dillere destan, açık, etkileyici, sade ve ışıldayan bir dili vardır.

Müthiş bir duende’ye, bir tür “bu dünya-ötesi” bir sanatsal enerjiye sahiptir.

Boşuna demiyor: “Konuşur bize şeyler ve
Kimse durup dinlemez onları”. diye

Bir kez, “Gitarın ağlaması” başlayınca, artık susturulması yararsız ve olanaksızdır. Öyle değil mi?









Nazım Hikmet

SY: “Hayat ve şiir ustam” diye tanımladığınız Büyük Nazım; “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” bir dünya ve hayatın peşindeki Nazım Hikmet size ne ifade ediyor?

Şiirinin üzerinizdeki etkisi aynı yoğunlukta sürüyor mu? Sürüyorsa, nesi ile sürüyor?

Kamel’in İnişi şiirinizde:

“Bırakınız gireyim yasaklanmış cennete ve
Nazım Hikmet gibi bağırayım:
Ah! Memleketim”
diyorsunuz. Bu toprak, “memleket” hasreti ortak bir paydanız oldu mu yakınlığınıza?

MD: Nazım Hikmet’in, Türkiye ve Dünya şiirine yaptığı eşsiz katkılar malum. Bana da, gençliğimden bu yana, durmadan büyük katkılar sağladı Nazım. Hala sağlıyor.

Onun kişiliği, mücadelesi, mahkumluğu, sürgünü, insanlığın özgürlüğü ve dayanışmasına adadığı hayatı ve şiiri kimi etkisiz, etkilenmeden bırakabilir ki?

Nazım’ı sevip saymamak, kabullenmemek kimim haddine?

O ki:
“On dördünden beri şairlik” eden;
“Ayrılıkların çeşidini”,
“Hasretlerin adını” bilen;
“Otuzunda asılması” istenen;
“Otuz altısında dört metrekare betonu yarım yılda” geçen;
“Yıkılan putların altında” ezilmeyen;
“Denizde ölümün üstüne” yürüyen;
“Çatlak bir yürekle ölümü” bekleyen;
“Sevdiği kadınları deli gibi” kıskanan;
“Arkadaşlarının arkasından” konuşmayan;
“Hep alnının teriyle ekmeğini” kazanan;
“Yazıları otuz kırk dilde basılıp, Türkçesinde yasak” olan;
“Altmışına yakın sevdalanan”…
Nazımdı.

O, Mayakovski, Pasternak, Simenon, Neruda, Aragon, Nezval gibi devlerin dostuydu. Bir “fani” yada ölümlü daha ne olabilir ki?

Nazım, yirminci yüzyılın en güçlü ve gür seslerinden biriydi ve bu sesin uzun çağlar boyunca kulaklarda kalacağına inanıyorum.

Nazım’ı kalıcı yapan: Şiirinin “direnişçi” boyutu yanı sıra, “estetik” alanda sunduğu büyük ustalık ve derinliktir.


















T.S. Eliot

SY: T. S. Eliot ile nasıl bir şiirsel yakınlık içinde oldunuz?
“Hangi kökler kavrar, hangi dallar
yükselir bu taş yığınının içinden”
diyen “keskin” gerçekçiliği mi?

Hem çok usta bir şair olma ile, hem de usta bir şiir kuramcısı ve eleştirmeni olmayı çok iyi bağdaştırması mı? Tarihsel ve evrensel ufku mu? Sizi çekti?

T. S. Eliot’un siyasal ve toplumsal muhafazakarlığını, titiz gelenekçiliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

MD: T. S. Eliot’un son yüzyılın en büyük Anglo-Amerkan şair ve eleştirmenlerinden biri olduğu kuşkusuz. Büyük bir insani birikimi (“Batı” ağırlıklı olsa da) ustaca dile getirir.

Aslında şiiri, başlangıçtan beri, kullandığı dil, karşıtlıklar, ilginç imajlar ve yenilikçiliği açısından radikaldir. (Toplumsal duruşu muhafazakar olsa da.)

Bu nedenle, özellikle, İngiliz muhafazakar edebi çevreleri tarafından “devrimci” bulunmuştur ve sıkı bir direnişle karşılaşmıştır.

Sempatik olmayan bir sosyal ortamda “kimlik sorunu” ile didişir. Bu J. A. Prufrock’un Aşk Şarkısı’nda çok açıkça gözlenebilir.

Modernizmin merkezi metinlerinden biri olan Çorak Ülke’de (Waste Land) aynı nitelikleri, Birinci Dünya Savaşı sonrası şaşkınlıkları, kentsel hayatın sorunsallarını da içererek taşır.

Quartets’de, zaman ve yeniden varoluş sorunlarını “oda müziği” ritminde dillendirir.

Çok zengin ve mükemmel bir şiir dilini, güçlü eleştirmenliğinde de kullanır.

Toplumsal Muhafazakarlığına gelince:
Bana göre, aslolan, Eliot’un şiirinin ne dediğive geriye ne bıraktığıdır. Siyasal ve toplumsal duruşlar (dönemlerindeki önemlerine rağmen) orta ve uzun dönemde pek kalıcı olmazlar…






Cavafy

SY: Cavafy’e de tiryakiliğiniz açık. Bunda, onun İskenderiye’liliğinin, kendini yersiz yursuz görmesinin, kimlik ve aidiyeti sorgulamasının, hep aynı yere dönen bitmeyen iç ve dış yolculuklarının etkili olması anlaşılır bir şey.

Ama, galiba sizi onun “Truvalı”, yenilmişlerden yana olma özelliği de çekiyor. Ne dersiniz?

Beyrut Kasidesi’nde:

“Cavafy’i kaybettim.
- Neden peki?
-Demişti bana: terk etme İskenderiye’yi,
bir başkasını arama
uğruna”
diyorsunuz.

Bir “yer”e varmak mümkün mü sizce?

Cavafy’i:
“Bizim çabalarımız, felakete uğramaya eğilimli insanların çabalarıdır;
Çabalarımız Truvalıların ki gibidirler”
diyor.

Siz ne dersiniz?

MD: Cavafy’nin yalnız İskenderiye’liliği yok, İngiltere’liliği, İstanbul’luğu, da var. Yunanistan ziyaretleri ise çok seyrek ve gördüklerini pek sevmediği deneyimlerdi.

Yunan’canın yanında, İngilizce ve Fransızca da yazıyordu. Çok ülkeli, çok dilliydi.

Olgunlaşmış şiirine ellili yaşlarda ulaşmıştır. Yapmacıksız, güçlü bir ironiye, konularını basiretle sunan bir şiire sahiptir.

Cavafy’de, eş zamanlı olarak dillendirebildiği, mükemmel bir geçmiş ve bugün duygusu vardır. Bir biriyle çelişen görüş ve duruşları, şaşırtıcı bir ustalık ve dramatik bir sunumla ortaya koyar.

Konuları, ağırlıklı olarak, Eski Yunan tarihinden ve çağdaş İskenderiye’nin günlük hayatından seçer.

Şairlik peşinde olmayan, belki de pek fazla bir şeyin ardına düşmeyen, bir kişiliktir, Cavafy.

Ben, Cavafy’i bulur bulur kaybederim, tekrar bulurum. Bir kez terk ettim “İskendire”yi!

Ortak kültür havzasından gelmemiz, sürekli göçmenlik ve sürgünlüğümüz kuşkusuz bizi yaklaştırmıştır.

Çabalarımızda, Truvalı’lar gibi, “felakete uğramaya eğilimli”. Belki de bu daha belirleyici Cavafy ile olan ilişkimde.

Evet, ben kendimi, “Truvalı” bir şair olarak niteliyorum. İstersen bu konuyu tekrar açarız.














Ritsos

SY: Ritsos şiirini ve kendisini sevdiğiniz bir dostunuzdu. Değil mi? Nasıl etkiledi sizi onunla tanışmanız ve ilişkiniz?

Şiir projenizdeki, “lirik-epik uyumunun birlikteliğii” anlayışınıza açıklık getirdiğini söylüyorsunuz…

Edward’a Elveda’da, ona ilişkin olarak E. Said’e şunu söyletiyorsunz:
“… Yaşayacağız
Öyleyse gel güzel sözcüklerin ustaları olalım
Okurlarını ölümsüz yapan sözcüklerin
dostun Ritsos’un dediği gibi”

MD: Ritsos’u tanımak benim için çok sevindirici bir olaydı. Atina’da, benim şiirime ayrılmış bir toplantıda, ilk kez karşılaştık.

Ve gene orada ilk kez, yıllarca peşinde olduğum “şiir projemin” ne olduğunu, nasıl adlandırılabileceğini Ritsos’tan öğrendim: Lirizm epik, yada Epik lirizm.

Diğer bir deyişle benim lirik ile epik arasında hiçbir çelişki bulamadığımı, görmediğimi daha iyi algıladım: Lirizmin, salt halk ozanlarının romantik şarkılarına indirgenemeyeceğini; epik, destansı olanın da, tek bir “homerik anlatı” üstünde, bir seri kahramanımsı çeşitlemelerden, varyasyonlardan ibaret olmadığını…

Ritsos’un “efsanevi” hayatı, hapisleri, sürgünleri, ülke ihraçları ve tüm bunlara rağmen hiç boyun eğmeyen eşsiz direnişi hepimizi etkilemiş ve bir çoğumuza örnek oluşturmuştur.

Müthiş üretken bir şairdir, aynı zamanda. Yüzün üzerinde şiirsel esere can vermiş, düzyazıda ürünler vermiştir.

Ayrıca Blok, Mayakovski, Essenine ve N. Hikmet’i kendi diline büyük bir ustalıkla çevirmiştir.

Ritsos, günlük olanı, bugün yaşananı, içinde güçlü bir mitolojik ve metafizik boyut yaşatarak, katarak ustaca dillendirmiştir.







Neruda

SY: Üstad Neruda’da neler buldunuz?
“Soracaksın: Leylaklar nerede diye…
Gel kanı gör, sokaklarda durmadan akan.
Gel gör, sokaklarda akan kanı”
diyen gerçekçiliğini mi?

Bitmez lirik akışını mı? Macchu Picch’!nun epik tepelerini mi? Büyük “aşk” ustalığını mı? Yada:
“Kitap, bırak gideyim
İstemiyorum giyindirilmek ciltlerinde.
Yememiştir şiirleri şiirlerim.
Coşku verici oluşumlardan
beslenir onlar”
diyen coşkusunu mu?

MD: Yirminci yüzyılın en büyük Latin ve evrensel seslerinden biri olan Neruda’yı bir kalıba sığdırmak kolay olmasa gerek.

O çok yanlı, çok dünyalı biriydi. Hem eseri, hem de hayat duruşu, direnişçiliği, estetiği ile temayüz etmişti. Şiiri bir çok aşamadan geçmişti:

1920’lerin denetimli erotizmi, 1930 başlarında ölüm-yüklü monologlara geçer, 30’lu yılların ortalarında İspanyol İç savaşını kalbine sokar.

1940’lı yılların ortalarında, Macchu Picchu tepelerine yol alırken, “yalnızlıktan”, “dayanışmaya” varan, kendi ruhsal yolculuğunu dillendirir. Ezilenin yok sayılanın yanında yer alarak.

1950’lerde bölgesini, tarih öncesinden başlayarak, güne taşıyan epik-lirik destanını yazar.

50’li yılların ortalarında, sadenin; basit şeylerin güzelliklerini Odas’lara döker. Son döneminde, kişisel olana ve eşzamanlı olarak “varoluşsala” yoğun bir biçimde eğilir.

Dostu Allende’nin faşist generallerin askeri darbesi sonucu öldürülmesi, onu da aniden öldürür.

Neruda, neredeyse, bir çağı tüm çalkantıları ile yakından yaşayan ve onu büyük bir ustalıkla, yakın dostları Lorca, Alberti, N. Hikmet, Aragon… vb. gibi, şiirleştiren biridir.



R. Char

SY: Şimdi de, Cidaryye’de:
“Rene Char’ı gördüm,
Heidegger ile otururken
İki metre uzağımda.
İzledim onları şaraplarını içerken
ve bahsetmiyorlardı şiirden…
Bir ışık şuasıydı diyalogları”,
ile andığınız R. Char’a gelebilir miyiz?

“Şiir senin daha büyük iyinle, onların daha az kötüsü arasında alevlenir” diyor Char. Çok sevip beğendiğinizi bildiğimiz Char’da neler buluyorsunuz?

Kökeninden kopmamak için verdiği amansız mücadele mi? Yerel, ulusal ve evrensel arasında kurduğu sağlam bağ mı? Direnişçiliği mi?

Son söz peşinde olmaması, kendisini sürekli yenilemesi mi?

Yoksa, sürekli “Düşman”ı “muhalife” dönüştürmeye yönelik barışçılığı mı?

Nasıl çıktı karşınıza Cidarriye şiirinizde?

MD: R. Char, Baudlaire, Rimbaud, Mallarme ve onları izleyen Valery, S. P. Perse, Eluard, Aragon, Michaux ve benzerleri arasındaki en son büyük şairdir. Doruktur.

Beni Char’a özellikle çeken: Kökeni, ulusu ve tüm insanlıkla kurduğu ve bizzat yaşadığı dengedir.

Eşsiz bir şiir dili ve düşünce ustalığıdır. Kişisel ve sanatsal cesaretidir. Yalnızlığı, çok boyutu, yönü, ve çoğul kişiliği içinde barındırmasıdır.

O hem şair, hem direnişçi “yüzbaşı”, hem aşık, hem evrensel insan hak ve hukuku ve dayanışması savunucusu ve sözcüsü, hem de doğanın bekçisiydi.

Sürrealizm ile başlayan şiir serüveni değişik aşamalardan geçmiş, fakat o hep kendi özgün sesi olarak kalmıştır.

Kısa bir süre sonra sürrealistlerden kopmuş (Rimbaud’nun üzerindeki etkisini reddetmeden ve Eluard ile yakın işbirliğini sürdürerek), kişisel, özel hayata, doğaya, evrene ve varoluşsal sorgulamalara (belki de Heidegger yakınlığı buradan geliyordu) vurgu yapan mükemmel bir şiir üretmiştir.

Şiir stili canlı, eliptik ve yer yer kapalıdır. Düzyazı şiirin ve aforizmik yazımın büyük ustasıdır. Toprağı’nın, herkesle, barış içinde, güzelliklerini paylaşmaya hazır olduğu toprağının sevdalısı ve güzel ve derin sesiydi.,

Char sık sık çıkar karşıma. Cidariyye’de de öyle oldu. Nasıl olduğunu bir türlü açıklayamadığım bir gerçeklik içinde “gördüm” onu.


















H. N. Bialik ve Y. Amichai

SY: Şimdi de İbranice’nin iki büyük modern şairinden, H. N. Bialik ve Y.Amichai’den biraz konuşalım mı?

Bialik’i okulda (İsrail’de) okuduğunuzu biliyoruz. O’nun Musevi ulusal yeniden uyanışı, Musevilerin çarlık dönemi Rusya’sındaki çileleri, doğa üstüne yazdığı liriklerini ve derin yalnızlığını vurgulamasını nasıl buluyorsunuz?

Y. Amichai, sizin daha çağdaşınız. Çok ortak konularınız ve sorunsallarınız olduğu açık. Onun “Büyük İsrail”e ve özellikle Kudüs’e göndermelerini nasıl karşılıyorsunuz? Annesine, dostlarına, aşka ve değişik dünya kentlerine, günlük hayata ve “sıradan olana” vurgularını beğeniyor musunuz?

MD: Bialik’i okulda klasik şairler arasında okuduk. Klasik sayılan şairlerin müfredattaki şiirlerini ezberlemek zorundaydık. Ben İbranice şiire yakın ilgi duyuyordum. Ama, Bialik sevdiklerim arasında değildi. Onun birincil nostaljisi, bana fazla ideolojik gelmiştir. Onda, kapsayıcı, ergin bir estetik proje bulamadım.

Tüm eseri, neredeyse, “Siyonist rüya” üzerine kurulu olduğu izlenimi verir.

Doğa’ya, haksız çileye, yalnızlık ve sevdaya yönelik şiirinin yeri başka tabii ki. Ama bu şiirlerin ağırlığı genel eseri içinde oldukça sınırlıdır.

Y. Amichai İbranice’nin en büyük çağdaş şairlerinden biridir. Şiirinin beni çeken ve sevdiğim, beğendiğim çok yanı vardır.

Aynı topraklar üzerinde, iki farklı meşruiyet, hak talebi söylemlerimiz dışında, şiir konularımız, duyarlılıklarımız da benzerlik olmasını doğal buluyorum. Neyi savunursak savunalım, son tahlilde, şairiz biz. Bu da küçümsenebilecek bir ortak özellik değildir.

Amichai’de değerli bulduğum özellik: Mitik olanın izini tersten sürmesidir.: Kendi estetiğini, “yer”in basit öğeleri ve olağan, normal bir insani hayattan başlayarak, kurmayı hedeflemiştir.

Bildik ve ortalama olanın peşindeliği beni hep tahrik etmiştir. İbranice’nin klasik geleneklerinin dışında yazar: Kafiye, uyak, kesileme tanımaz, onlara karşı çıkar.

Amichai sürekli kendisini yenileyen bir şiir üretmiştir.

Filistin’in her köşesini Eretz Israel sıfatı ile yaftalaması başka bir sorun. Bu, iki duruş (Filistin ve İsrail) arasındaki çatışmanın salt siyasal ve askeri değil, kültürel de olduğuna işaret ediyor sanıyorum.























Beat Kuşağı Şiiri

SY: Biraz da çağdaş Anglo-Sakson dünyasına ve özellikle ABD’ye dönüp, Beat Kuşağı şairlerini nasıl bulduğunuzu konuşalım mı?
“Biz bu dünyaya, kısa bir an için,
sevginin başdöndürücü ışınlarına
katlanmayı öğrenmeye gelmedik mi?”

diye soran büyük “kahin” William Blake’ten ilham aldıklarını söyleyen bu kuşak ne getirdi şiire?

Bu ”protestocu” ve “düzen-karşıtı” ve farklı hayat tarzı arayışı ne diyor size?

MD: “Beat” Kuşağı şairlerini ilginç buldum ve elimden geldiğince izledim. W. Blake’in dünyası ile onların ki hem zamansal hem de hem de mekansal olarak oldukça farklı. Fakat Blake’in “kahin” yönü karşısında etkilenmemiş kalmak kolay değil…

“Beat” Kuşağı içinde değişik şairlere ve şiirsel anlayışlara rastlıyoruz: J. Keruac’taki hep “yol üstünde”lik ve uçarı hal, A. Gingsberg’de açık sözlü, cesur protestoculuğa; ve L. Ferlingetti’de ise daha sakin ve derin bir sese dönüşür.

Dünya egemenlerinin toprağında, türlü baskı ve yıldırmaları göğüsleyerek, toplum dışına atılmayı baştan kabul ederek yola çıkan bu kuşak şiirinin değeri ve duruşu yadsınamaz sanırım.






















D. Walcott

SY: Çağdaş Dünya sahnesindeki hangi şairlere ilgi duyuyorsunuz?

“Toprakta sonlanırız, topraktan başladık…”;
“Gece vakti duyduk
Orman, yapraklardan bir okyanus, boğuyor çocuklarını,
Gene de, biz buraya aitiz. Venus var.
Kaybetmedik henüz…”;
“Birileri yazmak zorunda şiirlerini senin…”
diyen, Derek Walcott’ın özel bir yeri var siz de sanırım. Bunu biraz açar mısınız?

Onun şiirinde ağırlıkla yer alan kendi ülkesinin(Karaipler’in), toprağının tarihi, siyaseti, görünümleri mi, ondaki belleğin ve yaratıcı imajinasyonun niteliği mi, zaman ve ölüme yaptığı özel derinlikli vurgular mı, insanlığa yaptığı tanıklık mı çekiyor sizi?

MD: Çağdaş şairler arasında Wıslawa Szymborska, Seamus Hearney ve Derek Walcott severek izlediklerim arasında.

Farklı kültür ve şiir anlayışlarına sahip bu şairler günümüz dünya şiirine önemli katkılar getirdiği düşüncesindeyim.

D. Walcott’a özel bir ilgi duyduğum doğrudur. Walcott’u benim için ilginç ve çekici kılan yönler şunlardır: Bir “evrenler komşuluğunu” dillendirmesi; konuları; dili kullanımı ve ona yaptığı katkılar (İngiliz dilinin doğrudan ürünü olmadığı halde-ana dili İngilizce olmamasına rağmen-bu dile mekanın ve zamanın katkılarını getirerek onu zenginleştirmiştir.)

Ayrıca, dünyanın metaforik temsilinin zengin biçimlerini sunuşu. Tüm bu özellikler, D. Walcott’u bizlere yaklaştırıyor ve aramızda sıcak bir bağın oluşmasını sağlıyor sanırım.










W. Szymborska

SY: Bir Kadının Portresi’nde
“Hoşnut etmeye gönüllü olmak zorundadır.
Değişmek zorundadır hiçbir şey değişmesin diye.
Kolaydır, imkansızdır, zordur, denemeye değerdir.
Gözleri gerektiğinde bir deniz mavisi, gerektiğinde gridir.
Siyahtır, oyuncudur, sebepsiz yere yaşla doludur…
Ellerinde kırık kanatlı bir serçe tutar…
Nereye koşuyor böyle, yorulmadı mı?...”
diyen W. Szymborska’yı nasıl değerlendiriyorsunuz?

MD: W. Szymborska’nın sürekli yeni temalar ve teknikler ortaya koyuşu , serinkanlı ciddiyeti ve eşzamanlı ironisi; gerçekçiliği ve yaratıcılığı; zengin konuları ve (benim gibi), kendinden bahsetme alanındaki isteksizliği, eserinin onun adına konuşmasını yeğlemesi, şiirlerini yorumlamaması ve şiir teorisyenliği peşine düşmemesinin beni etkilediğini sanıyorum.

Ayrıca, Szymborska, alçak gönüllü, tüm acılar ve güçlükler (İkinci Dünya Savaşı, Nazi İşgali ve zülmü, otoriter rejimler, vb.) karşısında bağışlayıcı, güler yüzlü, ama hep dik duran bir kadının sesidir. Şairin ve şiirin ayrıcalıklı bir konum edinmesine karşı olan biridir. Zamana, hayata ve evrensele odaklıdır.

























S. Heaney

SY: S. Heaney’in nesi çekiyor sizi? Yerel’e, kırsal’a, toprağa, kimliğe ve dile karşı duyduğu bağlılık mı? Usta şiir eleştirmenliği mi?
“Şiir yazarım/Kendimi görebilmek için”
demesi mi? Yoksa,
“Gömdüler bizi kefensiz ya da tabutsuz
ve Ağustos’ta arpa fışkırır o mezardan”
diyerek halkının acılı tarihini dile getirmesi mi?

MD: Günümüzün en büyük şairlerinden biri olan Heaney pastoral bir dünyada başlattığı şiir deneyimini, daha sonra bu dünyanın şiddet tarafından tehdit edilen halini dillendirerek devam ettirir.

Bunu takiben Kuzey İrlanda’nın yaşadığı siyasal şiddete eğilir. Ancak bunu yaparken, insani çileyi ve kayıpları dile getirirken, “estetik ihtiyacını” hiçbir zaman geri itmez, görmezlikten gelmez.

Bu olguya derin bir tarih tarihi perspektifle, mit, bellek ve antropolojik öğeler kullanarak yaklaşır ve özgün bir karışım yaratır. Yeats’dan sonraki en büyük İrlanda’lı şairdir. Bir şiirsel ruhun ustası. Dil ve toprak aşığı. Yerel ile evrenseli yakınlaştıranlardan. Virtüözlük ile gerçekliği çok iyi harmanlayan bir hüner ehli.

Ayrıca, bu alanda az rastlanan ilklerden biri: İyi şairliği, iyi eleştirmenlikle, kuramcılıkla bağdaştıranlardan.






















Genç Kuşak Şairleri

SY: “Genç Kuşak Şairleri”ne nasıl yaklaşıyorsunuz? Onların dünyaları ve şiiri, kişisel bunalıma/açmazlara, “marjinalliğe” yönelik öncelikleri size ne diyor?

MD: Genç kuşak şairlerini ilginç buluyorum. Bu şairlerde özellikle olumlu ve değerli bulduğum şey: Kendi küçük tasalarını, kırılganlıkları, özellerini, marjinalliklerini dillendirme iradeleridir.

Bu yönleri, onları, bizim kuşağımızın deneyim ve duruşundan bir hayli farklı kılıyor. Burada onların “anlam kavrayışlarındaki” farklılıktan söz ediyorum. Bu özelliğin şiire yeni bir zenginlik getirebileceğine inananlardanım.

Sağlam bir marjinal duruşun, bizzat kendisi, şiire önemli katkı getirmeye aday bir hal, bence.

Ancak, bu mantığı uca taşımamak gerekir sanırım.

Diğer bir deyişle, şiirin “anlamsızlığın anlamından başka bir anlamı olmaması” yaklaşımına saplanmamak gerektiği düşüncesindeyim.

Çünkü, anlama karşı, bu tür bir başkaldırı, insanın özgürlüğünü, insanlığın ortak davasını tehlikeye sokabilir.
























Şiirin Doğuşu ve İnşası

SY: Sizde “şiir nasıl doğuyor”? Siz şiirinizi nasıl inşa ediyorsunuz?

Hangi mimariyle, ne tür bir altyapı ile, ne tür taşlar, hangi müzik ve resimle, hangi sözcükler, ritim, ahenk ve ses ile, ne tür tema/konu, düşünce, duygu ve sezgilerle, nerelerden gelen bir ilhamla..?

MD: Ben üç tür şiirsel bilme, anlamanın varolduğunu düşünüyorum: Sezgisel, vizyoner ve analitik. Şiir, doğal olarak, ilk iki türden beslenir, ama üçüncüden de, analitik olandan da pekala yararlanır.

Şiirsel süreçlerin temelinde sezgi ve vizyon vardır. Fakat bunlar analitik bilgiden kendilerini tümüyle özgürleştiremezler.

Şiir değişik biçimlerde doğar ve bu da bizzat şairlere bağlı bir şeydir…

Ben de şiir imaja dönüşecek bir sezgi ile başlar. Diğer bir deyişle, buğulu ve düşsel bir “imajlar suit”i biçimini alır. Fakat, bu yetmez. İmajların kendilerini ritimlere dönüştürmesi gerekir. Böylece şiir, diğer farklı edebi türler arasında, kendi öz yolunu bulabilir.

Şiirsel yazımın güçlüğü de burada yatar. Şiir, kendini şiir olarak bulabilmeli, keşfedebilmelidir. Bir şiirsel kimlik edinebilmelidir.

Bende bunu yapan cadance, tonlama, ahenktir. Onsuz, “müzikal notalar” olmaksızın, hiçbir şey yapamam şiirde. Ne kadar düşünce, sezgi ve imaj biriktirmiş olursam olayım.

Kuşkusuz, hiçbir yazım düşünce içermeden var olamaz. Şair ise sadece dil ile başlamaz. Fakat, aynı zamanda tarih ile , kültürle ve gerçekle başlar.


Yazar varlık kendinde tek değildir. Çoğuldur. Şiir yazmak bilinçli bir eylemdir. Fakat, bu eylem şiirsel olandan koparsa, şiir bir tezler yığınına, belki de bir “felsefe el-kitabına” dönüştürebilir kendini.

Ben, şiirimin “inşasında” kilit olarak ritmi görürüm. O beni şiir yazmaya kışkırtır, tahrik eder.

Şiirimi inşa ederken, kısa yada uzun olsun, onu öncelikle mimari de kurarım. Yetersiz yapılandırılmış şiir her yöne kayma riski taşır. Şiirin bir armatüre, temel iskelet ve çatıya sahip olmasını severim.

Böylece, yüzeylerle derinlikler arasındaki ilişkiyi , ritim, imaj ve metafor arasındaki ilişkiyi daha doğru tanımlayabilirim.

Daha önce söylediğim gibi, şiirim ritim ile başlar. İlk satırı yazarım ve gerisi bir çırpıda gelir. Akar gelir. Sonra, değişikliklere başlarım ve şiir başka bir şiir olur, başka bir şiire dönüşür.

İlham’a gelince: İlhamın varlığına inanırım. İlhamın tanımı kolay bir iş değildir. Bana göre ilham, bilinçdışının kendi sözcüklerini bulmasıdır.

Ancak, oturup ilham beklemek yerine, onu kendine çekmek, kışkırtmak gereklidir sanırım. Aynen, tüm gizemli ve bilinmez olanı, daha açık görebilmek umudu peşinde olduğumuz anlarda yaptığımız gibi.

Şiirsel motivasyonun kendi sırrı vardır. Ve bu sır, tehlike taşımayan bir sır değildir.

Tema’ya gelince: Düşünceler temayı belirlemez, fakat ona yaklaşma biçiminin tayin edicisidirler.

Temasız şiir, kendi kendine yeten şiir, yüksek bir dilbilimsel tansiyona sahiptir: Dil, şaire karşı, başkaldırır. Ve şair onu yola getirmeye kalkışır. Şair onunla baş edebileceğini sanır, fakat bu bir yanılsamadır sadece.

Çünkü gerçekte egemen olan dildir. Dilin hafızası uygun bir sistemi ve uzun bir tarihi vardır. Şairin umut edebileceği, dili yeniden canlandırma, onu tekrardan ve sıradanlıktan kurtarma olabilir, ancak.

Heidegger: “Şiir yada şair dir, dili varkılan” demiyor muydu?

Benim için gerçek ve daha güç olan soru şu: “Beyaz sayfa üstünde, nereye, yeni bir şey ekledim?”

Gerçek şiir o kadar çok değil!

Ben bir çok şiir dünyasında dolaşıyor ve yaşıyorum. Yeryüzünden gökyüzüne, günlük olandan metafiziğe, aşka, varoluşa… Tüm bu alanlarda dolaşırken retorikten, lexikografik (sözcüklüğe değgin) olandan, mümkün olduğunca, uzak durmaya çabalıyorum.

Sade ve akışkan bir dille yazmaya çalışıyorum. Şiirimde kafiye, uyak aramam. Onu, kocasıyla zorla evlendirilmiş kadına benzetirim.

Biliyorsun, şiir yazmak hiçte kolay bir uğraş değil. Rilke: “Bir dize yazabilmek için, bir çok kenti dolaşmayı, bir çok şeyi gözlemlemeyi ve pek çok çiçek toplamayı” gerekli görüyor. Haklı olarak!

Büyük şiir, bir dünya vizyonunu güçlü biçimde ortaya koyar. Şairin kendi kaygı ve sıkıntılarını dillendirmesiyle tatmin olmaz, yalnızca.

Bu nasıl gerçekleştirilebilir? Gerçek güçlük burada yatar. Böyle bir vizyondan mahrum olan, tarihsel ve felsefi sorgulamaları içermeyen şiir, zayıf, kırılganlığa mahkum olacaktır.

Fakat, salt tezler formunda, entelektüel referansları içeren bir şiir de, şiir olamayacaktır. Beyinselden, duyumsala aktarılmadıkça…










Şiir ve Nesir İlişkisi

SY: Şiir ile Düzyazı/Nesir ilişkisini nasıl görüyorsunuz? Özellikle son dönem şiirinizde düzyazı ile ve düzyazınızda (Unutmak İçin Hatırlama örneğinde olduğu gibi) şiir ile iç içelikler, yoğun alışverişler gözleniyor. Bu ne tür bir gelişme sonucu oldu?

Kuşatma Altında şiirinizde Şiir ve Düzyazı’ya: “Uçun birlikte” diyorsunuz.

Uçabiliyorlar mı?

MD: Bana göre, şiir tüm diğer anlatım sanatlarının meşru babasıdır. Şiir tümüyle diyalog içindedir. Kuşkusuz, düzyazı şiirden daha önemsiz değildir. Şiirden daha geniş bir özgürlük alanına sahiptir.

Ben, şiirde müzikaliteyi seven biri olarak, gene de, şiirle düzyazı ayırımını, belirli ölçüde kalmak koşuluyla, savunanlardanım. Belki de, ilk yetiştiğim şiir geleneğpi olan klasik Arap şiirinin sevip beğendiğim ritmidir beni böyle düşündüren.

Kendi şiirsel gelişmemde, özellikle, son dönem şiirimde, düzyazı ve şiirin sürekli diyalog arayışı var. Bilindiği gibi, bu diyalogun öncülerinden biri ve büyük ustası T. S. Eliot’dur.

Benim anlayışıma göre, şiir ve düzyazı ilişkisinde, şiir dişil, düzyazı ise eril rollere sahiptir.

Gerçekte, tüm yazım biçimleri belirli bir ahenk içerir. Bu özellik salt şiire özgü değildir. Gerçek sorun, bu ahengin nasıl duyulur ve görülür kılınabileceğinde yatar.

Ben, “şarkı” gibi söylenebilecek, yazımı sevenlerdenim.

Niye uçamasın şiir ve düzyazı birlikte, “Bir kırlangıcın iki kanadının kutlu ilkbaharı taşıdığı gibi” yapabiliyorlarsa?

Üstad A. H. Al-Tawhidi:
“En güzel söz söyleme biçimi, kendini düzyazıya benzeyen bir şiir ile şiire benzeyen bir düzyazı arasında konumlandırabilmiş olandır,” demiyor mu?






Siyasal Şiir

SY: Siyasal şiir size ne söylüyor?

MD: “Siyasal Şiir”, tek başına, bana hiçbir şey söylemez.

Şair öncelikle, kendi işini, mesleğini yerine getirmelidir. O’nun, şair olarak oynayacağı başka bir siyasal yada sosyal rol yoktur.

Salt siyasal şiir, olağanüstü durumlar dışında, varlık nedeni sınırlı olan bir girişimdir.

Kuşkusuz siyasal olan, tümüyle şiirden koparılamaz, ondan soyutlanamaz. Hepimiz bir siyasal düzen içinde yaşıyoruz, ondan etkileniyor ve onu etkilemeye çalışıyoruz.

Burada gerçek sorun, nasıl, doğrudan siyasal olmadan, siyasal boyutla baş edilebileceğidir.






Şiirin Geçirdiği Aşamalar

SY: Şimdi de şiirinizin evrimi, geçirdiği aşamaları biraz açabilir miyiz? Bir dostunuz, şiirinizin evrimini, şiirsel parkurunuzu şöyle değerlendiriyor:

- 1960’lı yıllardaki “İlk Gençlik Dönemi”,
- 1965’li yıllardaki “Devrimci Dönem”,
- 1965-70 yıllarındaki “Devrimci-Yurtsever Dönem”,
- 1970-80 arası “Estetik Dönem”,
- 1980-85 arası “Epik Dönem”,
- 1985-90 arası “Lirik Dönem”,
- 1990-95 arası “Lirik-Epik dönem”
- 1995 sonrası “Bağımsız Temalar Dönemi”

Bir diğeri, özetle: Lirik, Epik, Trajik başlıklar altında veriyor şiirinizin gelişimini.

E. Said, şiirinize 1980’li yıllar öncesi ve sonrası tarzında yaklaşıyor.

Ne dersiniz? Bu tür bir kesin ve keskin aşamalandırma olanaklı mı? Sizce, sanatsal ve düşünsel yaratıda böyle kesin “kopuş”lar olabilir mi? Yoksa süregelen bir gelişim içinde kendini gösteren belirli dönüşümler, aşamalar mı söz konusu olan?

MD: Ben aşama aşama doğan bir şairim. Ve bu uzun, çetrefilli yolda yürüyüşümü sürdürmeye kararlıyım.

Şiirimin gelişiminde niteliksel kopuşlar aradım hep. Ancak bunu kendi şiir tarihimden, birikimimin etkilerinden soyutlamak ne kadar olanaklı? Bunu pek bilemiyorum.

Belki bunu biraz daha uzun bir geleceğe bırakarak değerlendirmek daha doğru. Burada “mesafe sabrı” önemli sanırım.

Kendi tarihimin, kültürümün beşiğinden kopmamaya çalıştım sürekli. Ancak, zamanın getirdiği değişimlere, evrensel şiirin peyzajının ahenklerine de oldukça duyarlıyım.

Biraz fazla basitleştirmeye giderek, şiirimin aşamalarını: 1970 öncesi, kendi ülkemdeki aşama; 1970-82 arası ülke dışındaki aşama ve 1982 sonrası aşama olarak gösterebilirim.

Günümüzde şiir ciddi, kaçınılmaz olan değişimlere uğradı. Çağdaş edebiyatta “kahramanlar” önemli bir değişime uğradı. Çağdaş “kahramanlar” sıradan insanlardır artık. Şair, artık bir “kurtarıcı”, Mesih yada peygamber değil. O da sıradan, normal bir bireye evrildi.

Şiir de kendini yeniledi. Daha mahrem, alçakgönüllü, insanın insaniliğine daha çok vurgu yapan bir nitelik kazandı. Ölümü değil, hayatın sevdasını öne çıkarır oldu. Benim şiirsel gelişmemde bu olgu gözlenebilir sanırım.

















Çok Sıfatlı Şairlik

SY: Sizin için, “direnmenin şairi”, “sürgünün şairi”, nitelemeleri yanı sıra, “anlamın şairi”, “filozof şair”, “hümanist şair” gibi nitelemeler yapılıyor. Ne diyorsunuz?

MD: Hoş şeyler söylemişler, sağolsunlar! Ancak ben bu sıfatları ne kadar hak ettiğimi, yada bunlara ne kadar uygun olup olmadığımı bilemiyorum.

Ben kendimi, bir kalıp içinde hapsedebilecek, durağan ve açık uçlu olmayan yazımdan hep uzak tutmaya çalıştım.

Bunu ne ölçüde gerçekleştirebildiğimden emin değilim.

Kendimle tatmin olmayan biriyim.

Şiirimde düşünceye, anlama, insaniliğe sürekli yer vermeye çalıştım. Bunu, daha çok, iyi, kalıcı, estetik değeri gelişmiş bir şiire ulaşmak için yaptım. Hep o nitelikte bir şiire varmayı hedefledim.

Adı geçen öğeler (düşünce, anlam, hümanizm v.b.) iyi bir şiirin oluşumuna katkıda bulunabildiği sürece anlamlıdır bence. Yoksa o işleri kendi alanlarının ustalarına bırakmak gerekir sanırım.

Her şey olmaya çalışmak, hiçbir şey olamamaya varabilir kolaylıkla.






















Şiir ve Felsefe/Şair ve Filozof İlişkisi

SY: Burada, biraz, şiir ve felsefe, şair ve filozof ilişkisine eğilebilir miyiz?

Bu konunun tarihinin çok eskilere gittiği malum. Yirminci yüzyılda bu alanda düşünce yürüten; ve felsefe ile dil’i ve düşünce ile genel olarak sanat ve edebiyatı ve özel olarak da şiiri yaklaştıran üç filozoftan bahsetmek mümkün (kuşkusuz başkaları da var).

İspanyol, iç-savaş sürgünü kadın filozof Maria Zambrano’ya göre: Felsefe ve şiir, çok eski zamanlardan bu yana, insani düşüncenin kurucusu olan iki temel maddesidir, birbirleriyle çelişmezler, birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar… Filozof ve şair insanın iki yarım parçalarıdır. Bütünsel insan ne tek başına şiirde, ne felsefede karşılığını bulabilir. Şiirde doğrudan somut insanı, bireyi buluruz; felsefede ise evrensel tarih içinde varoluş iradesi içinde olan insanı buluruz…

Alman Martin Heidegger’e göre: Şiir varlıkta büyür ve onun hakikatine ulaşır… Dil, sahih düşünmenin sözü, doğası nedeniyle şiirseldir. Onun şiir biçimini alma zorunluluğu yoktur… Sonuçta düşünen şair ile şiirsel düşünür arasında herhangi bir temel fark var mıdır?

Şair düşünmek ihtiyacında değildir; düşünür de şiir yaratmak zorunda değildir; fakat birinci sınıf bir şair olabilmek için şairin gerçekleştirmesi gereken, üstesinden gelmesi gereken bir düşünce vardır; ve temelde, birinci sınıf düşünürün de gerçekleştirmesi gereken de aynı tür düşüncedir, öyle bir düşünce ki şiirin tüm saflığına, gücüne ve sağlamlığına sahip olan ve söyleyişi şiir ola düşünce…

Cezayirli-Fransız Jacques Derrida’ya göre: Şiir bir kirpiye benzer. Yan yollarda, patikalarda, otoyollarda dolaşmaktan zevk duyan bir kirpi. Düşünce, bilgi ve kültürle çok sıkı ilişki içinde yaşayan; gözden uzakta olmaktan çekinmeyen/yoğun yalnızlıklardan ürkmeyen bir kirpi. Yere yakın, alçak gönüllü, sırtını dünyaya ve kendisine çevirmiş…

Şiirin başlangıç noktası, kalptir. Ona göre tanımlanabilir ancak. Şiir belleğin tutumluluğu ile de yakından ilişkilidir: Kısa ve eksiltilidir.

Sizin de bu alandaki çabalarınızı ve bunların şiirinize yansımalarını (özellikle son yirmi yılda) biliyoruz.

Ne dersiniz?


MD: Şiir ve felsefe ilişkisi insanoğlunun kadim konularından birisi. Üzerinde çok konuşulup, tartışılmış ve yazılmış bir alan. Eski Yunan’ın (Plato, Aristotoles…) temel uğraş alanlarından biri.

Şiir ile felsefenin, şair ve filozofun, son tahlilde, ortak bir hedefi, ortak bir paydası var: İnsanı, varlığı, varoluşu sorgulama, kavramaya çalışma, dillendirme, onunla yüzleşebilme ve baş edebilme…

Ayrıca, Heidegger’in büyük bir ustalıkla vurguladığı “dil” gibi ortak bir araçları var. Bilgi, anlama, tecrübe ve benzeri ortak donanım ihtiyaçları var. Birbirlerinden yararlanmaları ve beslenmeleri kuşkusuz her ikisine de büyük katkılar getirebilir.

Bütün bunlarla birlikte, felsefe ve şiir kendi ayrı kimlikleri, nitelikleri ve araçları olan iki dal…

Şiirin ne olduğu, nereden geldiği, önemli ölçüde, bir muamma, bir bilinmez olduğu halde; felsefe daha çok bilinir olan, bilinçle, birikimle işe koyulan bir uğraş.

Ayrıca, şiir ve felsefenin kullandığı yöntemler ve araçlar çok farklı.

Şiir daha çok bir “karşılaşma”, bir bağış, bir tür inayetle açığa çıkan bir hal. Çoğul yöntemli ve araçlı bir uğraş. Kuralları, sınırları pek belli değil. Ucu hep açık…

Felsefe ise, büyük ölçüde, bir sorgulama, belirli bir yöntemle yönlendirilmiş, araştırma ağırlıklı bir çaba.

Şiir ile felsefeyi birbirine yaklaştırmanın ( bu bir zorunluluk olmasa da) hiç birine zarar getirici bir girişim değil, aksine her ikisini de daha güçlü kılacak bir durum.

Ancak birbiri içine iyi yedirilmeden, ayrık bir biçimde ve anlayışta durmaları onların niteliğini ve özgünlüğünü bozar. Özellikle şiiri zedeleyebilir. Onu bir elkitabına dönüştürebilir.

Benim1980’li yılların ortalarından itibaren derin düşünceye, varoluşsal sorunlara, soyut sorgulamalara daha yoğun bir ağırlıkla yaklaştığım doğrudur. Ve bundan çok memnunum. Beni ve şiirimi daha anlamlı ve evrensele daha çok yaklaştıran bu yolu geliştirip sürdürme arzusundayım.

Ancak bu oldukça zorlu ve zahmetli bir uğraş. Büyük bir birikimi, özümsemeyi, arınmayı ve sürekli kendini yenilemeyi gerektiriyor.

“Sahih, otantik dilin, sihirsel gücünü kötü kullanımla kaybetmemiş olan dilin”, şiirselliğine inananlardanım. Aynı zamanda, bunu iyi şiire dönüştürebilmenin gerektirdiği yoğun çabanın da farkındayım. Gerçek şiirin de insan oğlunun yaratıcı güçlerinden biri olduğundan da kuşku duymuyorum.

Bizim coğrafyamızın (Orta-Doğu ve Batı-Asya) felsefe geleneğini (başlangıçtaki etkinliğine rağmen ve özellikle Ibn Rüşd sonrası) uzun yüzyıllar boyunca kenara itmesinin, bireye, sorgulamalarına, özgür düşünceye getirdiği sınırlamaların, bizleri önemli ölçüde bu alanda donanımsız bıraktığı bir gerçek.

Bu durum, bir ölçüde, sufizm ve heteredoks akımlarca kırılmış olsa bile, bu alanda önümüzde kat etmemiz gereken uzun bir yol olduğu açık.









Temel Şiir Temaları
SY: Temel şiir ve diğer yazım temalarınız, sözcük ve kavramlarınız arasında sıklıkla şunlarla karşılaşıyoruz: “Toprak”, “tarih”, “kimlik”,
“sürgün”, “yabancı”, “dost”,
“aşk”, “ölüm”, “Filistin”,
“kuşatma”, “direniş”, “hayat”,
“kuyu”, “çadır”, “rüya”,
“yıldızlar”, “ay”, “yeryüzü”,
“gökyüzü”, “dil”, “müzik”,
“diyalog”, “estetik”, “evrensel”…

Bunların bazıları üzerine, biraz daha ayrıntılı olarak eğilebilir miyiz?

MD: Memnuniyetle…











Toprak

SY: “Toprak” ile başlayabilir miyiz? Ne diyor size toprak? Size “mecnun-u-turab” (toprak tutkunu) diyorlar. Bu doğru mu?

MD: Toprak benim ilk annem. Ondan doğdum ona döneceğim. Toprak bizim somut gökyüzümüzdür. Ben de “yurt” sembolüdür, aynı zamanda. Toprak tüm özlemlerimiz ve geri dönüş rüyalarımızdır.

Fakat toprak, sadece, sınırlandırılmış bir mekan parçası, “belde” yada “yurt” olarak görülmemelidir. Toprak eş zamanlı olarak büyük “Toprak Anamız” olan dünya toprağıdır. Ve o, benim uğraşımın temelidir.

Toprak bir sentezdir: Şiirin kökeninde vardır. Onun maddesi ve dilidir. Toprak ile dil, zaman zaman, birbirinden ayrılamaz, iç içe girmiştir. Toprak şiirin fiziksel varoluşudur.







Tarih

SY: “Tarih”e nasıl bakıyorsunuz? Unutmak İçin Hatırlama’da: “Kim yazacak dilin tarihini, Yosunların tarihini?” diye soruyorsunuz.

Bu Bir Şarkıdır şiirinizde:
“Tarih galip kralların hikayesinden-
başka ne der”
diye soruyorsunuz.

Bir başka şiirde:
“Tarih alay eder hem kurbanları,
hem de kahramanlarıyla.
Geçerken bir göz atar onlara ve devam eder yoluna”
diyorsunuz.

MD: Tarihe gelince; bir çok farklı tarih görüşü ve onların sorgulanması var. Tarihin bir finalitesi (erekliği) var mı? İlerlemeye doğru bir yol izliyor mu? Özünde ilerlemeci mi? Yoksa, aksine, anlamsıza mı işaret ediyor?

Entelektüel eğitimimiz bizi tarihin spiral bir biçimde ilerlediğine inandırmıştı. Fakat, son atmış yıl içinde büyük ölçüde tarihin anlamsız ve saçma boyutlarına tanık olduk.

Belirli ilerlemelere rağmen, tarih bize, (insanın ancak ironi ile baş edebileceği) korkunç, inanılmaz gerilemeleri de gösteriyor.

Tarihin egemenlerce, efendilerce yazıldığı yada yazdırıldığı ve salt onların gözüyle ortaya konduğu açık bir gerçek.

Bugüne dek, bize “kendi tarihimiz” olarak sunulan tarih, galiplerin kendi dilleriyle yazdıkları tarihtir. Yenilenlerin, kaybedenlerin, unutulmuşların tarihi hala yazılmayı bekliyor.

Öyle değil mi? Tarihin oldukça “alaycı” bir doğası yok mu?

Ayrıca, tarihi şiire dökmeye gelmez diye düşünüyorum. Çünkü “tarihçi”, kurbanlarını isimlendirirken yüksek ateş ürpermeleri geçirmediği gibi, “gitarın ezgisini” de pek dinlemez. Ve ne şevkati ne de sezgisi vardır. Tarih’in derin düşünmeye vakti yoktur. Ne aynaya sahiptir ne de ayrı bir yüze. O: hayali bir gerçekliktir
Kimlik

SY: “Kimlik” bugün size ne diyor? Haklı olarak, 1960’lı yıllarda “Yaz! Ben Arab’ım …” ile çıktığınız kimlik mücadeleniz de nasıl bir evrim oldu?

Huriyye’nin Dersleri şiirinizde anneniz: “Bırak artık dedenin siyah kepine özlem duymayı” diyor; ve son şiirlerinizden birinde: “Kimlik bıraktığınız mirastır, size bırakılan değil” diyorsunuz.

Cidariyye’de: “görmezlikten gel kabilesel bayrakları” diyor size hemşireniz.

Filistin’lilerin uzun yıllardan beri süren, efsanevi ve acı dolu haklı toprak ve kimlik mücadelesini ve benzerlerini ayrık tutarsak, son dönemlerde hemen hemen her alanda ortaya çıkartılan “kimlikçi” duruşlara nasıl bakıyorsunuz?

Bu durumun bizleri “insani ortak paydadan”,”farklı kültürleriyle tek insanlık” idealinden uzaklaştırma riski nedir?

MD: Kimlik tarihin ve günümüzün önemli bir sorunsalıdır kuşkusuz. İnsanoğlunun, bireyin bir “onsuz olmazıdır”.

Özellikle, elinizden adaletsizce alınan kimliğiniz için mücadeleniz sizin kutsal haklarınızdan birdir. Aynı biçimde, size, baskı ile giydirilmeye çalışılan “kimliğe” karşı direnmeniz bir haktır.

Ancak, son zamanlardaki, insanları birbirinden koparıcı, ortak insani özü, birlikte varolabilme olanağını tehlikeye atıcı, abartılı kimlik arayışlarına eleştirel bir yaklaşımla bakmak zorunluluğu vardır düşüncesindeyim.Buradaki hassas çizginin çok iyi çizilmesi gereklidir.

Benim özel durumuma gelince: Ben, henüz, bana geri verilmeyen ve horlanan Arap ve Filistinli kimliğimin, başlangıçta olduğu gibi, şimdi de peşindeyim.

Fakat, kimliğe bakışım zamanla değişime ve evrime uğramıştır. Kendim ve şiirimin uğradığı gibi.

Şimdi aradığım kimlik, insanlık alemi içinde, evrensele yönelik bir kimliktir. Bunun, benim Arap, Filistinli olmamı zayıflatan değil, daha da güçlendiren bir yaklaşım olduğuna inanıyorum.

Salt bizi bırakılan, verili, dar tanımlı bir kimlik artık bize yetmemektedir. Zaten yetmediği açıkça ortada…

Ben “kimliğimizin yazılma süreci içinde olduğu” kanısındayım. Ve bizim icat edebileceğimiz, keşfedilebileceğimizle yerini bulacağına ve zenginleşeceğine inanıyorum.

Geçmişe, taşıyamayacağından daha fazla yük yüklemeyi, haksız buluyorum.
















Dil

SY: “Dil”e çok önem veriyorsunuz. Görürüm Uzaktan Gelen Hayaletimi şiiriniz de:
“Anadilime diker gözümü bakarım” ve
başka bir şiiriniz Muallaqat’da:
“Ben kimim? Bu başkalarının sorduğu fakat
cevap veremediği soru.
Ben kendi dilimim…”
diyorsunuz.

Kendi diliniz olmak nasıl bir şey? Büyük Usta F. Pessoa’da: “Ülkem Portekiz dilidir” demişti.

Siz ne tür bir dil peşindesiniz?

Huriyye’nin Derslerin’de “iki dillilikten” bahsediyorsunuz: Sözel, konuşulan yada halk dili ve yazı yada edebi dil.

Neden “iki dillilik” ? Bunu biraz açarmısınız?

E. Said: “Filistinlileri temsil edebilecek ifade biçimlerinin, temelde, yerleşik-olmayan, melez ve fragmenter (parçalı) nitelikte olması gerektiğine” inandığını söylüyor.

Bu görüşe katılır mısınız? Unutmak İçin Hatırlama’da “Bir dil arıyorum üstüne yaslanabileceğim ve onun benim üstüme yaslanabileceği” diyorsunuz.

Buldunuz mu bu dili?

MD: Benim, secere, soyağacı, kanbağı yada akrabalık gibi bir takıntım yok. Evet, ben “kendi dilimim”. Ne fazla ne de az.

Kendimi dilimin üstünden tanıyorum.Ve dilimi de komşu diller (Roma-Bizans, Fars, Osmanlı…) bağlamında, onlarla ilişkisi içinde algılıyorum.

“Saf ırk”ların ve “saf kültür”lerin varlığına inanmayan biriyim: Ne kendi coğrafyamda (Orta-Doğu’da), ne de dünyanın herhangi bir yerinde. Tam aksine “melezliğin” beni ve kültürümü zenginleştireceğine inanıyorum.

Arapça konuştuğum için, Arapça anadilim olduğu için Arabım. Arabım, çünkü Arapça benim ana dilim. Benim kültürümde “getto” yok. Aksine, çoğulluk var, onların birlikte varolması var.

Ben kendi ülkemi, hatta Devletimi kendi dilimde kurmaya çalıştım. “Hayatımı tek bir bayrağa adamam”.

“İki dilliliğe” gelince: Arap halk dilini, günlük konuşulan dili çok iyi bilmem. Onu iyi bilmeyi çok isterdim. Çünkü bu dil, kaynağa daha yakın, peysajda yan yana duran, daha sade ve insani bir dildir.

Karışık bir dil konuşurum ben. Burada da “saf”lığım yok: Filistin, Mısır, Lübnan Arapçası karışımı bir dil. Adı geçen şiirde, bir gerçeğimiz olan, halk dili ve edebi dil ayrımına vurgu yapmak istedim: Annem Huriyye’nin sade halk dili yanında, benim karmaşık edebi dilim.

E. Said dostumun, Filistinlilerin kendilerini ifade etmede, konumları, uzak ve yakın tarihleri, göçebe ve sürgün hayatlarına uygun biçimlere (melez, parçalı ve yerleşmemiş) başvurması gereği düşüncesine katılıyorum.

Ve ben bunu, kendi eserimde bir ölçüde örneklediğimi sanıyorum.

Evet: Hep bir dil aradım, karşılıklı birbirimize yaslanıp destek olabileceğimiz. Bu dili bulup bulamadığımı bilemiyorum, henüz. Arayışım sürüyor…
Rüya
SY: “Rüya” ne demek sizin için? “Rüyalar bizim tek sözümüz” diyorsunuz Cidariyye’de.

Rüya, Nedir O şiirinizde:
“Rüya, nedir bu?
Nedir bu hiçbirşey, bu
Zamanın yoldan gelip geçicisi?”
diye soruyorsunuz.

MD: Rüya ve rüyayı kaybetmek, benim şiirimde yaşayan bir mittir. Benim tek rüyam, ondan bir tane daha bulabilmektir.

Rüya, hepimizin içinde bulunan bir gökyüzü parçasıdır. Hiçbir zaman, tümüyle pragmatist, tümüyle realist olamayız. Az da olsa, bir parça gökyüzüne ihtiyaç duyarız: Olan ile düşlenen arasında bir dengeyi bulabilmek için.

Rüya şiirin dinidir…

Zorlukla görürüm onu. Ne gerçekliktir rüya, ne de karşıtı. Ne hissedilebilir ne dokunulabilir. Bana sürekli “bekleme beni, eğer ziyaretimi istiyorsan” der…

Müzik

SY: “Müzik” hem özel hayatınızda hem de şiirinizde önemli bir yer tutuyor. Bu nereden geliyor?

Hangi müzik türleri sizi daha çok çekiyor? Adorno gibi “Her şeyin… bir çeşitleme (varyasyon) olduğuna” inanıyor musunuz?

D. Baronboim’in “maestro” dediği, dostunuz E. Said’in bunda bir katkısı olmuş olabilir mi?

MD: Müziğe çok küçük yaşımdan beri ilgi duydum. Şiir’e de, önemli ölçüde, o çekti beni sanırım. Ben halk müziğinin içine doğdum. Ona ve halk ozanlarına süregelen ilgim normal olsa gerek.

Daha sonra klasik Arap müziğiyle tanıştım ve sevdim. Özellikle güçlü güfteleri, nağmeleri hep dolduragelmiştir kulağımı ve ruhumu.

Kahire günlerimde M. Abd al-WAhhab ve Abd al-Halim Hafız gibi büyük müzisyenlerle karşılaştım, dost oldum.
Müzik üzerine daha derinlemesine eğilmem, daha sonra, klasik batı müziğiyle biraz daha fazla içli dışlı olmamla birlikte başlamıştır. O dönemden itibaren, şiirimde ve düzyazımda müzikaliteye, temel bir öğe olarak, yer vermeye çalışıyorum.

Dostum Edward’ın, bu alanda da, beni etkilediğini sevinerek kabul ediyorum. Üstad Adorno’ya katılmaktan başka elden ne gelir?

Bu arada efsanevi Ummi Gülsüm’ü hiç yanımdan ayırmam. O biraz da ruhumuzdur bizim. Feyruz’da çok sevdiğim sanatçı bir dostumdur.

Ben, ayrıca, bir ney sesi düşkünüyüm. Neyzen Tevfik’e de hayranım. Şairliğini tanımıyorsam da henüz.













Diyalog/Diyalojizm

SY: “Diyaloğa”, diyalojizme çok önem veriyorsunuz. Cidariyye’de “Ben rüya görenlerin diyaloğuyum” diyorsunuz.

Nasıl tanımlıyorsunuz onu? Bakhtin gibi: “Sözün dokunduğu anın” sihri olarak mı? “Varoluşun temel öğesi” olarak mı görüyorsunuz onu?

Sizce, “diyalojik bağlamın bir sınırı”, yada “bir ilk veya bir son söz/sözcük” var mıdır?

Diyalog sizde: “Varoluşu hissetmeye” yada “yoklukla baş etmeye” yarıyor mu?

O. Paz: “Diyalog insanidir. Diyalog kutsaldır” diyor. Siz ne diyorsunuz?

MD: Diyaloğa büyük önem veriyorum. Daha doğrusu hak ettiği önemi veriyorum. Ve onu, varoluşumu duyduğum, yaşadığım temel bir öğe olarak görüyorum.

Ben tek başıma değilim bu evrende: Ne zamanda, ne mekanda ne de şiirimde. İçimde bir çokluk barındırıyorum. Bir çokluk, bir kamu var. Diğeri, öteki de var. Ben de, kendim olarak, bir kamuyum.

Gerçeğin çok boyutu, yönü var. Ben tek başıma onun kralı olamam.İçsel çelişkilerim de, dünyada etrafında dolaşan çelişkilerin de ürünü, aynı zamanda. Ben tek renk, tek tarih, tek ülke değilim. Bu diyarda başkaları da var.Bir dış öteki var, bir iç öteki var, komşular var.

Ben kendimi sözlerin, seslerin farklılığına açık tutarım. Onlarla sürekli söyleşirim. Şiir de böyle bir şey olmak durumundadır: Diğerlerini, ötekiyi ağırlayıcı olmak, misafir etmek, farklı ifade biçimlerine alan yaratmak zorundadır.

Sözde ve şiirde sınır yoktur. Son şiir diye bir şey yoktur, son sözün olmadığı gibi. Ufuk hep açıktır. Açık kalmalıdır.

Şiire doğru giden yol da şiirdir. Bir son istasyon söz konusu değildir burada.

“Diyalog insanidir, diyalog kutsaldır.” Evet. Çok sevip saydığım şair, düşünür ve eleştirmen O. Paz çok haklı çok…




Kuşatma

SY: “Kuşatma”, kuşatma altında olmak ne der size? 1982 Beyrut, 2002 Filistin kuşatmalarını yaşadınız.

Kuşatma Altında şiirinde:
“Tutsakların yaptığını yaparız biz,
ve işsizlerin yaptığını:
umut ekeriz”
diyorsunuz.

Yetiyor mu, bu “umut ekmek”, ayakta kalmaya?

Kuşatmada nasıl bir “aralıktır” hayat? Zaman ve mekanın anlamlarında nasıl bir değişim gözleniyor.?

MD: Ne olabilir “kuşatma” ? İnsanoğlunun en acımasızca, zalimce, onursuzca sıkılaştırılmasını, boyunduruk altına alınmasını istemekten başka?

“Ben” yoktur kuşatma altında ve hayat bir aralıktır. Sığınılabilecek tek şey: Umuttur.

Her şeyi altıncı hislerinizle ölçebilirsiniz ancak. Boşuna insanların güvenini hissetmeye çalışırsınız.

Kadınlar buluta bağırır orada: “Ört sevdiğimi. Benim giysim kana bulandı çünkü” diye.

“Kuşatma durumunda zaman mekan olur. Kendi sonsuzluğunda sabitlenmiş biçimde. Kuşatma durumunda, mekan zaman olur. Dününü ve yarınını kaybetmiş halde.”

Tek bir amacınız olur kuşatma altında: “Var olmak.”

Hiç kimse unutulmak istemese de, sizi pekala unutabilirler orada. O karanlığın, o çaresizliğin, o dehşetin içinde.

Ve kuşatma altında sorarsınız sürekli: Ey güçlüler! “ne istiyorsunuz bizden?”











Yabancı

SY: “Yabancı” kimdir sizin için? Şiirinizdeki yeri ve niteliği nedir?

“Ben yabancıyım…Sıfatlarından yorgun…” diyorsunuz? Sevdiğiniz Aeschylus: “Herkes çabucak yabancıyı suçlar” diyor.

Sa’di de Gülistan’ında “Yabancının yabancıdan başka dostu yoktur” diyor.

Siz ne diyorsunuz? Niye siz “Kendi kendine konuşan”sınız?

MD: “Yabancı”nın bende ve şiirimde olumsuz bir çağrışımı yoktur. “Düşman” kesinlikle değildir. İçimizde ve yanımızda yaşadığımız biridir. ,

En güç yabancılık, kendi içinizde taşıdığınızdır. Ve sonra da kendi ülkenizde çektiğiniz yabancılıktır. Aynı toplum, aynı kimlik içindeki…

Daha karmaşık olan yabancı kavramı, “insani duruma” ilişkin olandır: Bu yeryüzünde, hepimiz yabancıyız. İlk yabancımız olan Adem gibi. Kendi kendimize de, iç dünyamıza da, yakınlarımıza da, aşık olduğumuza da yabancıyız.

Halkların karışımı, göçleri, sürgün ve sığınmaları, “yabancıların yol almaları”, birbirine kavuşmalarıdır.

Barış da, (tarihin belirli dönemlerinde sağlanabilmiş kısmi barış da) yabancıların diğer yabancıları kabul etmeleri, tanımaları ile olanaklı olmuştur.

Belirli dönem ve konjonktürlerde kimin gerçek “yabancı” olduğunu kestirmek, belirleyebilmek güçtür.

Kiminle konuşabilir insan sürekli, kendi kendinden başka?

Benim eserimde yabancı, yalnız “öteki” değildir. O aynı zamanda içimdedir. Onun hakkında ötekini reddetmek için konuşmam. O sürekli içimdedir.








Sürgün

SY: “Sürgün”, sürgün birey, “sürgün şair” olmak ne anlama geliyor sizin için?

Siz bir “sürgün şair” misiniz? Sürgün ne zaman bitecek? Bitebilir mi?

Kimim Ben, Sürgünsüz şiirinizde:
“Ne yapacağım? Ne yapacağım
sürgün olmaksızın”
diyorsunuz?

Tüm yarattığı yabancılaştırıcı efektlere, yersiz-yurtsuzluklara, yarım-aidiyetlere, marjinal kalışlara, bitmez özlem ve acılara rağmen; sürgünlüğün insan olmanın tarihine, kültürler-arası diyaloğa, yaratıcılığa büyük katkılar getirdiği açık.

Birçok yazar,şair, düşünür, sanatçı ve radikal siyaset insanlarının hayatında, kısa yada uzun süreli, sürgünlük gözlüyoruz.

Modern Batı’nın düşünce, sanat, edebiyat ve biliminin önemli eserleri sürgünlere ve sığınmacılara aittir. Dante, Marx, Adorno, Popper, Alberti, Vallejo, Aurerbcah, Bunuel… örneklerinde olduğu gibi.

Biz de Seyahat Ederiz Herkes Gibi’de:
“Biz de seyahat ederiz herkes gibi, fakat geriye dönemeyiz hiçbir şeye…
Bizimkisi sözcükler ülkesidir: Konuş, konuş.
Bırak bu seyahatte bir bitiş göreyim”
diyorsunuz.

Görmüyor musunuz bir bitiş “bu seyahatte”, şimdi?

Hüthüt’te:
“Özlemdir sürgünün mekanı…
Bir sürgün yeridir, bu kalbin içi”
Burada bahsettiğiniz bir iç sürgün mü?

MD: Tarihi, insanoğlunun tarihi ile eşzamanlı olan “sürgün” bitmez hiçbir zaman. İster yurtta, ister yurt dışında, ister içinizde, ister dışınızda, bitmez sürgün.

Sürgün’ün çok hali vardır: İçinizde, dilde, ailede, adalet önünde, dünya önünde…. En zorlu sürgün, kendi içinizde hissettiğinizdir.

Sürgün salt mekansal bir durum değildir. Kendi toprağınızda da sürgün olabilir yada sürgün hissedebilirsiniz kendinizi.

Sürgün’ün yaratıcılığa katkısına gelince: Bu olguya tarih boyunca tanıklık ediyoruz. Kendisi, toplumu, kültürü ve kurulu düzen ile “tam uyum” içinde olan birinden yaratıcılık beklenebilir mi? Sanmıyorum.

Yerleşik düzeni ve kurallarını çiğneyici güçlü bir iç tansiyonun varlığı, tüm yaratıların zorunlu koşuludur bence. Ben, sürgünde pozitivite (olumluluk) bulan biriyim.

Kendi sürgünüme gelince: Yakın zamana kadar yaşadığım zorunlu mekansal sürgünün ötesindedir bugün. Bugünkü sürgünüm daha çok bir iç sürgündür, psişik, ruhsal bir sürgündür. Ve pek biteceğe benzemiyor.

Evet. Beni “sürgün şair” nitelemek yanlış olmaz sanırım. Anadilim dışında. Şair olarak sürgünde doğdum. Ve bir çok halini yaşadım.

Sürgünde çok geliştim. Sürgün bana değişik kültürler, halklar ve insanlar arasında bulunma yaşama, onlarla diyaloğa girme olanağı tanıdı.

Sürgün, evin, yurdun geçiciliğini bilir. Ve bunu asla unutmaz. Güvenli görünen, tanıdık olan toprakların, nasıl bir zindana dönüşebileceğini hisseder.

Sürgün, “sınırları” aşarak, yerleşik katı düşünce ve deneyimlerini engellerini hiçe sayar. Tüm dünyayı sürgün edinilen bir mekan olarak görür. Yerel ve ulusal sınırları aşıp evrensele, varoluşsal’a yönelir.

Bir bitiş yok henüz “bu seyahatte”. O sürüyor.

Hüthüt’de, iç sürgün dahil, çok şeyden bahsetmeye çalıştım…














Truvalı Şair Olmak

SY: Siz kendinizi “Truvalı” bir şair olarak, kaybedenlerin, yenilmişlerin, sessizlerin, unutulmuşların, tarihi yazılmayanların şairi olarak niteliyorsunuz.

Nasıl bir şey “Truvalı” şair olmak?

MD: Belirli bir süreden beri, Truvalı şair olmak istediğimi vurguluyorum. Ben, galibiyetin, “zaferin” şairi değilim. Şairi olunacak bir zaferimiz yok zaten.

Ayrıca, kişisel ve şiirsel olarak, yenilgilere alışığım. Onları iyi bilirim. Onların içinde geçti ömrüm ve şiirim.

Galiplerin, muzafferlerin şairi olunabilir mi? Bundan çok kuşkuluyum. Büyük İskender’in yıkıp yakıcı orduları ne tür bir şair yaratabilir?

Kişisel karakter olarak ta, zaferleri ululayacak, onlara övgü yağdıracak, yada şakşaklayacak bir yanım olduğunu sanmıyorum.

Zafer, birilerini, yenerek, ezerek, yok ederek, onursuz kılarak kazanılabilir mi? Bunu da hiç sanmıyorum. Truvalı olmayı, bilinçli olarak seçen biriyim.

Kesinlikle kaybedenlerin, umutsuzların kampındayım. Onların çadırlarında yaşarım.

“Truvalılık”, benim tüm hayatıma, eğitimime, varlık tarzıma, deneyimlerime sürekli olarak sinmiştir. “Kurban”lardan biri olarak sinmiştir.

Truvalı olmakta hayatiyet, canlılık buluyorum. Söylenmeyeni, dillendirilmeyeni ifade etmek olanağı veriyor bana.

Şair de zaten sürekli “henüz söylenmeyenin” peşinde değil midir?

“Yenilgi”, insanoğlunun kaderinin gözlemlenebilmesi için bir olanaktır.

Bana göre, “umutsuzluğun dili” umut’un dilinden daha güçlüdür.







Teselli Edici Şair

SY: Sizin için “avundurucu”, “teselli edici”, “ağıtçı” şair nitelemeleri yapanlar da var.

“Ölüm”e vurgu siz de bir metafor mu, yoksa bir gerçekliğin dillendirilmesi mi?

Ne dersiniz?

MD: Hayır, ben avutan, ağıt yakan bir şair değilim. Ölüm ile kuşatılmış bir şairim sadece.

İçinde doğduğum ve bugüne dek yaşadığım koşullar getirdi bunu. Filistinin tarihi ve kendi özel tarihim, ölüme karşı sürdürülen uzun bir mücadelenin tarihidir.

Ölüm bende bir metafor değildir. Onu tema olarak seçmedim. O kendini üzerime bir gerçeklik olarak empoze etti. Ölüm ile en çok içli dışlı Cidariyye eserim de, özünde, hayatı ve yaşamayı ve onun güzelliğine yakılmış bir ezgidir.





Çok ve Çoğul Okumalar

SY: Çok ve çok yönlü, çoğul okuma alışkanlığınızla da biliniyorsunuz. E. Said bu yönünüze özel vurgu yapıyor.

Bize biraz okumalarınızdan ve alanlarından bahseder misiniz?

Ne tür tatlar veriyor size okuma?

MD: Evet. Çok ve durmadan okuyan biriyim. Okumalarım şiir ve şiir üstüne yazılanlarla sınırlı değil. Tarih, felsefe, siyaset, sosyoloji temel alanlarım arasında sayılabilir. Bol miktarda ve severek roman okurum.

Okumalarımı çeşitlendirmeyi severim. Coğrafya’ya, denizciliğe ve seyahat edebiyatına tutkuyla bağlıyım. Tiyatro ve sinema da bunlara eşlik eder.

Kitabı, insanın en büyük dostlarından biri olarak algılarım. Sürekli konuşabileceğiniz, istediğiniz zaman birlikte olabileceğiniz ve sizi sabırla bekleyen ve hiç küsmeyen bir dost.

Kuşkusuz tüm okumalar aynı niteliği taşıyamaz. F. Bacon’un dediği gibi: “Bazı kitaplar tadımlıktır, diğerleri yutmak içindir ve az bir kısmı da iyice çiğneyip hazmetmek için.”























Entellektüel/Aydın Olmak…

SY: “Entellektüel” olmak, “aydın” olmak ne demek sizce?

A. Gramsci onların “aklın kötümserliği ile iradenin iyimserliğini” birleştirenler olarak görüyor ve aydınların hatasını, “anlamadan ve özellikle hissetmeden ve tutku sahibi olmadan bilmenin olanaklı olduğuna inanmaları” olarak görüyor. Bu düşünceye katılır mısınız?

Adorno, aydınların “kimseye kendilerini temsil ettirmeme” gereğini vurguluyor.

Ve “aydınlar” konusunda büyük katkılar getiren, dostumuz E. Said, onların fotoğrafını şöyle çiziyor: “Yabancı, sürgün, marjinal, amatör, yalnızlık, durumunun üstlenicisi, evrenselin hedefleyicisi, her tür iktidara gerçeği söyleme dilinin konuşanı…”

Siz ne diyorsunuz?

Sizi de, Gramscian anlamda, başlangıçta daha çok “organik”, “national-popular” bir aydın ve giderek genel’e, evrensele yönelen bir aydın olarak niteleyebilir miyiz?

MD: Gramsci, Adorno ve dostum E. Said’in aydınlar üzerine söyledikleri, beni de uzun yıllardan beri etkileyen düşüncelerine, aynen katılıyorum.

Aydınlar, pragmatizmden ve “günlük siyasal gerçekçilikten” uzak kalarak, ilkelerin, ilkeliliğin koruyucusu olmak işlevlerini sürdürmek durumundadırlar.

Tarihte olduğu gibi ve bu gün de tüm dünya, cesur ve gerçek aydın duruşlarına büyük ihtiyaç duymaktadır.

Dostum Edward da bu duruşun, son dönemlerdeki en seçkin örneklerinden biri olmuştur.

Eleştirel, farklı ve zaman zaman “uçuk” düşünmek ve davranmak aydınların görevidir. Bu bir sapkın huy yada mizaç değildir, asla. Bu, sağlıklı bir toplumun temel ihtiyaçlarından biridir. Birilerince üstlenilmesi gereken…

Çok az sayıda da olsa, entelektüel hayatın acılı tadını, asilleştirici, insanlaştırıcı yönlerini bilenler bu hayattan pek taviz vermezler sanırım.

Aydının beyni, sürekli kendini gözetleme altına alır, aman vermez kendisine.

Aydının ruhu da sadece kendine çalışmaz, çalışamaz, uçuşur diyardan diyara, konudan konuya…

Evet. Aydın bir yabancıdır. Hem kendi içinde hem de kendi toplumunda. Yalnızdır. Köşede kalmayı tercih etmiştir. Ona mesafe gerek. Alan gerek. Görebileceği ufuk gerek.

Güncelden, konjonktürelden, medyatik/gösterisel’den uzak olması gerek.

Ben kendimi aydın, entelektüel olarak nitelendirmiyorum. Bu sıfatı çok sevip saymama rağmen.

Ancak, kendi mütevazi hayatımda, ilkeliliğe, dik durmaya, bildiğim doğruyu söylemeye ve ona uygun davranmaya sürekli gayret ettim. Bunu ne denli başarabildiğimi bilmiyorum.

Aydınlığım bir yana, evrensele yönelikliğim kesinlikle doğru sanırım.


Dik Durmak…

SY:
“Ben neysem oyum…
Roma’nın tuz yollarını bekleyen
dalkavuklardan biri değilim”
diyorsunuz bir şiirinizde.

Ayrıca, sizin “dik” duruşunuza ilişkin iki alıntıya daha rastladım. Birincisi: Başkan Y. Arafat’ın Filistin halkından şikayette bulunduğunda, o’na: “Öyleyse siz kendinize başka halk bulun” demeniz.

İkincisi de: “Eğer Y. Arafat Tel-Aviv’i kuşatıp, halkını susuz, elektriksiz bırakmaya kalkarsa, buna karşı direnmek üzere sokağa çıkan ilk ben olurum” demeniz.

Doğru mu bunlar?

MD: Evet. Doğru. Ayrıca, daha fazlası var da var. Fakat bunun ne yeri ne de zamanı burası. Her kendisini insan olarak niteleyen varlığın yapması gereken bu değil mi? Bunda yüceltilecek fazla bir şey yok…



Kuramsal Yazım…

SY: Engin kuramsal, eleştirel birikiminize ve güçlü sezgilerinize rağmen, şiir üzerinde kuramsal, eleştirel yazımdan, teorizasyondan kaçınıyorsunuz.

Bu “fazla” alçakgönüllülük neden? Yoksa, şairlikle bağdaşmaz mı buluyorsunuz eleştirmenliği?

MD: Şiir kuramcılarına büyük saygım var. Ama, bilebildiğim kadarıyla, iyi şairlikle iyi şiir kuramcılığını bağdaştırabilenlerin sayısı hayli az.

T. S. Eliot, E. Pound, P. Valery, E. Montale, S. Heaney gibi istisnai örnekler var, kuşkusuz.

Burada başka bir sorun da şu: Şiir kuramı ile içli dışlı şairlerin, genellikle (belki de kaçınılmaz olarak) kendi şiir deneyimlerini savunan ve diğer deneyimlere yabancı bir duruş sergilemeleri.

Ben, şiir kavramlaştırmamı, bizzat şiirimde, onun içinde gerçekleştirmeye çalışıyorum. Kendimi teorik bir halka içine hapsetmek istemiyorum. Önüm açık olsun istiyorum…

Ayrıca, sanırım bende, bir tür, teorik doku eksikliği var. Belki de kendimi yanıltmaktan çekiniyorum. Belki de bu alanda yeterli donanımım yok!
























Çeviri ve Şişir Çevirisi

SY: “Çeviri” ve özellikle “Şiir çevirisi” uğraşına nasıl bakıyorsunuz?

Aslında şairliğin de, bir tür çeviri işi olduğu; sezgi, duygu, düşünce, ve benzerinin söze yada yazıya çevrilmesi olduğu söylenemez mi?

Siz çevirmenini de “şair”, bir “paralel şair” olarak görüyorsunuz.

Bunu biraz açar mısınız?

MD: Çevirinin büyük önemini ve “onsuz olmazlığını” kimse inkar edemez.Ancak çeviri çok zor, çileli ve ciddi sorumluluk taşıyan bir iş. (Burada nitelikli, özgün çeviriden bahsediyoruz, kuşkusuz)

Her dilin kendi yapısı, stili, işaretler düzeni vardır. Çevirmen, sadece sözcüklerin anlamının aktarıcısı, dereden geçiricisi değildir.

Fakat onların yeni ilişkilerinin yapısının, örüsünün yazarıdır aynı zamanda.

Ve çevirmen, yalnız anlamın açık, aydınlık bölümünün ressamı değil, fakat aynı zamanda karanlıkta, gölgede kalanın ve onun neyi esinlettiğinin, telkin ettiğinin de nöbetçisi ve gözetleyicisidir.

Çevirmen, kendini, eş zamanlı olarak, “paralel şair” konumunda bulur, kaçınılmaz olarak.

İki ayrı dil ve deyiş arasındaki bu zorlu diyalog kurma çabası sırasında, yer yer, zaman zaman, her iki dil ve deyişe karşı şu bildik “güzel ve kaçınılmaz ihaneti” işlemek durumunda kalır.

Çeviri şiir, bana göre, sadece yazarının değil, onun “paralel şairi” olan çevirmeninin de malıdır.

Çeviri şiir mümkündür. Ve çok gereklidir: Tüm insanlığın engin şiirsel deneyiminin kapılarını açtığı gibi, farklı dillerin yapı, stil ve benzeri yönlerini geliştirici bir işlev de görür.







Şiir Antolojileri/Seçkileri

SY: “Şiir Antolojileri”ni, Seçkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Seçki yapmada ne tür sorunlar çıkar karşımıza?

Siz Fransızca’daki seçkinizi hazırlarken ne tür güçlüklerle karşılaştınız?

Daha çok hangi şiirlerinizi bir seçki de görmek istersiniz, bugün?

MD: Bir antoloji, ne kadar iyi yapılırsa yapılsın, bir şairin tüm şiir serüvenini değerlendirebilecek bir olanak sunmaz, sunamaz.

Bir şiir seçkisi, bir şairi “ortalama”, “çok iyi” yada “kötü” olarak gösterebilir.

“Seçme” sözkonusu olduğunda, sübjektiflikten arınmak oldukça güçtür. Ayrıca, zamanla ve kısıtlı “sayfa mekanı” ile de boğuşmak zorundasınız.

Ben de, Fransız Gallimard yayınevine 2000 yılı basımlı seçkimi hazırlarken, bu güçlüklerle karşılaştım.

Ek bir güçlük de, yabancı bir dil ve onun okuru için, çeviri üstünden bir bağ girişimi olma niteliğinden geliyordu.

Bugün, daha çok, son yirmi yılımda ürettiğim şiirime öncelik veriyorum. Bunun nedenini de: Bu dönemdeki şiirimin kalitesinin ve estetik değerinin daha çok gelişmiş niteliğine ve evrensele ve varoluşsala daha fazla yönelik olmasına bağlıyorum.

Bu, daha önceki şiirlerimi reddediyorum anlamında anlaşılmamalıdır. Kesinlikle böyle bir tutum içinde değilim.

Sonuçta hepimiz, hiçbir zaman kaçınamayacağız, kendi tarihleri olan bireyler değil miyiz?











Ödüller

SY: “Ödüller”, edebiyat ve şiir ödülleri size ne ifade ediyor? Bir çok uluslar arası ve ulusal ödül sahibisiniz.

Nobel Edebiyat Ödülü için de adınız çok dillendirildi Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

MD: “Ödül” peşinde olmak, pek sevdiğim ve kendime yakıştırdığım bir şey değili.

Kuşkusuz, takdir edilmek, eğer hakça ve adaletli yapılırsa, insanı onurlandırır. Örneğin: Uluslararası Nazım Hikmet Ödül’üne İstanbul’da layık görülmem bende böyle bir duygu, hoşluk ve sevinç yaratmıştır.

Ancak, “ödülcülük” diye yeni bir işkoluna ihtiyacımız olduğunu sanmıyorum.

Nobel Edebiyat Ödülünü ne düşündüm ne de rüyasını gördüm. Beni ona layık gören dostlarıma müteşekkirim. Ancak, Borsa’da bir değer olmak benim doğamda olmayan ve şiddetle karşı olduğum bir şey.

Arzu edenler düşebilir bunun peşine. Bu onların bileceği bir iş. Ancak, bir ödülü, ne düzeyde olursa olsun, bir sanatçıyı, yazarı, ya da şairi tek başına iyi yapamaz, kesinlikle.

Bazı insanların, ve biz Arap’ların da bitmez tükenmez bir “imaj” sorunu var.

Bende böyle bir takıntı yok.




















Ünlü Olmak ve “Sembol” Şairlik…

SY: Toplu eserleriniz yirmiyi aşkın baskı yapmış, milyonlarca satmış, şiir dinletilerinize binlerce insan katılıyor. Bir çok dünya diline çevrildiniz.

“Ünlü”, sevilen ve sayılan bir şair olmak nasıl bir duygu? Ayrıca bir “sembol” şairsiniz.

Tüm bunlarla nasıl baş ediyorsunuz? Ne tür yükler taşıyorlar kişisel ve yazarlık hayatınızda?

MD: Ben böyle bir “ün”, “şan, şöhret” peşinde asla olmadım. Kuşkusuz, her sanatçı, yazar sesinin daha yaygın duyulmasını ister. Ama bu zorlanacak, peşinde koşulacak bir şey olmamalıdır.

Ben “sembol” olmaktan kurtulma mücadelesi veriyorum, uzun süreden beri. Bu oluşum, yani “direniş”, “dava sembolü” olma, biraz da, benim ve parçası olduğum halkımın yazgısının getirdiği bir şey.

Ben ayrıca, övülmeyi, alkışı ve benzeri abartılardan hiç hoşlanmam.

Şunun da altını çizeyim ki; ben asla kendimden ve yazdıklarımdan tatmin olmayan biriyim. Şiirimi geliştirebilmek için, sürekli yeni bir dil ve ifade biçimi peşindeyim.

Henüz yazmak istediğimi yazmış biri değilim. İçinde yaşadığım tarihsel koşulları aşabilecek, başka bir zamanda da yaşayabilecek bir şiirin ardındayım. Umarım bir gün buna yaklaşırım.




















Siyaset

SY: “Siyaset” ne dedi size dün ve bugün ne diyor? Bu alanda, güçlü yeteneğinize rağmen, gönülsüzlüğünüzden, “coşkusuz” oluşunuzdan bahsediyor dostunuz E.Said.

Bu doğru mu? Ne demek istiyor?

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Yönetimi ile ilişkileriniz nasıldı? Şimdi nasıl?

Y. Arafat’ın imajı nedir sizde?

FKÖ ve Y. Arafat’ın bazı temel bildirgelerinin ve konuşmalarının yazarının siz olduğunuzu biliyoruz. Hangilerdir bunlar?

Son dönemdeki Filistin’deki gelişmeleri, radikal bölünmeleri ve eylem biçimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son şiirlerinizden birinde: “Düşmek zorunda mıydık bu büyük yükseklikten, ellerimizde kanı görebilmek için, sandığımız gibi, melek olmadığımızı anlayabilmek için? Sergilemek zorunda mıydık dünyanın önünde hatalarımızı?” diyorsunuz üzülerek…

MD: Siyasetin önemi ve bireylerin ve toplumların hayatı açısından belirleyici rolünün bilincindeyim. Belirli bir mesafeden, gerek düşünce ve gerekse eylemini izlerim.

Hiç kimse siyasetle hiçbir ilişki içine girmediğimi iddia edemez. Bu da zaten bir siyaset etme biçimidir, ayrıca.

Siyaset gerçeği algılamanın bir biçimidir de.

Benim hayatımda olduğu gibi, şiirimde de siyasal boyut mevcuttur. Fakat, şiirimdeki siyasal boyut kendini ilan etmez, bağırmaz, imalarla kendini gösterir.

Kültürel yaklaşımdan ve şiirsel hayalden kopuk bir siyaset (ki dünyada egemen olan budur), konjonktürel, anlık ve geçici olanın sınırlandırmalarına mahkumdur.

Ben doğrudan, günlük siyaset yapmayı çekici bulanlardan değilim. Hatta, böyle bir uğraşı, büyük ölçüde, yavan, sıkıcı, zaman alıcı, yabancılaştırıcı bulurum.

Bugün, Filistin Yönetimi de dahil, her hangi bir iktidarla, hiçbir resmi bağım ilişkim yok.

Kuşkusuz, insani, kişisel düzeyde ilişkilere sahibim.

E. Said’in “coşkusuzluk”tan kastettiği, benim içimdeki, vicdanımdaki, hiçbir iktidarın ve yönetimin parçası olmama isteğimdir.

Ben kendi asıl, hayati alanımda, şiir dünyamda, kalmak istiyorum. Bu alanı, şiir yazmamı, şair olmamı sınırlandırabilecek her hangi bir şey (mevki, statü, resmi görev v.b) edinmeye karşıyım.

Ayrıca, ben ne resmi görevler ne de idari sorumluluklar yüklenecek bir doğaya sahip değilim.

Bitmez tükenmez toplantılar, resmi ziyaretler, anlamsız uzun akşamlar, ve organize seyahatlerden hiç hoşlanmam, onları kaldıramam.

Bugünlerde, kendi iç dünyam, mahrem sorunlarım, hayatım, şiirim ve düzensizliğimle meşgul olmak istiyorum, sadece.

Her insani varlık bir çok kişilikler içerir. Ben de içimde “siyasal bir militanlığın” da varlığını inkar etmiyorum. Ama bunun dışlama biçimini doğrudan, günlük siyaset yapma yoluyla değil, eserim, duruşum ve benzeri uğraşımlarımla gerçekleştirmek istiyorum.

Y. Arafat’ı, döneminde, ihtiyacımız olan bir “sembol” olarak görüyorum. Bugün ona nasıl bakılırsa bakılsın, Arafat, Filistin’i ve sorununu evrensel vicdan içine yerleştirme çabasının öncüsü, lideri olmuştur.

Fakat, bugün artık ihtiyaç duyduğumuz yeni “semboller” değil; ama iyi, ehil, akıllı, vicdanlı ve dürüst yöneticilerdir.

Yazarlığını yaptığım belgelere gelince; Bunlar Filistin Devletinin Kurulmasını ilan eden Bildirge; Arafat’ın 1996 UNESCO konuşması; ve Birleşmiş Milletler’deki meşhur söylevidir (bu daha çok kolektif bir üründü.)

Benim en çok beğendiğim ve güzel bulduğum UNESCO konuşmasıydı. Arafat ise Filistin Devleti i lan eden Bildirge’yi çok beğeniyordu.

Filistin’deki son dönem gelişmelerine gelince: Büyük ve uzun süreli sürgünden ve kendini yönetme hakkından mahkum bırakılan çok sınırlı sayıda, çok sınırlı bir toprakta, çok sınırlı yetkilerle “geri-dönüş” macerası yaşayan ve bunu da etrafı duvarlanmış büyük bir hapishanede gerçekleştirmeye çabalayan Filistin halkının, anlamsız ve utandırıcı bir kardeş kavgasına sürüklenmesini çok acı, gayri insani ve saçma buluyorum.

Uzun yıllardır özgürlük, dayanışma ve kurtuluş peşinde mücadele veren ve altyapısı maneviyat olan bir halkın farklı görüş ve anlayışları daha iyi tolere etmesi gerekir.

Ortak insani paydadan, insan hak ve hukukundan, adaletten yoksun bir rekabetin kime dokunacak yararı? Yakışır mı bu hiçbir insani topluma?

Bu kavşakta eleştiriden yardım almak için bağırmamız gerekir. Kimse büyüyemez sekterlik içinde.

“Bir kenti bir bombanın şarapnelinden” koruyamayan bir “bayrak” istemek; yeryüzünü, rüzgarları, doğumu ve ölümü bilmeyen bir “polis”i istemek; “küller üstünde egemenlik” istemek, tek başına yeter mi bizlere?

“Kendi ruhumuzun, sürekli değişen varoluşumuzun efendisi olmadan”, sağlıklı ve sürdürülebilir ne gerçekleştirebiliriz?

Başvurulan eylem biçimlerine gelince: Direnme hakkı, her insanın ve toplumun olduğu gibi Filistinli’lerinde hakkıdır.

Ancak, bir direniş “kendi ahlaki/moral üstünlüğüne” gölge düşürecek hiçbir “terör” ve benzeri girişimde bulunmamalıdır.

“Kurban”ı ayakta tutan, davasının ve onun savunma yöntemlerinin adilliği ve ahlakiliğidir, bence.

Evet: İnsanın “melek” olmadığını anlaması epeyi vakit gerektiriyor.














Dünya Nereye Gidiyor

SY: “Dünya nereye gidiyor” sizce? Pek zalimleşti. Çivisi çıkmışa benziyor. Yoksa hep mi böyleydi?

Ne dersiniz?

Kızılderili İnsanın Söylevi şiirinizde haykırıyorsunuz, acıyla:
“… Ve ölümler ve koloniler var, ölümler ve buldozerler,
ölüm ve hastaneler, ölümler ve radarlar…
Ey Beyazların Efendisi! Nereye götürüyorsun
benim halkımı ve seninkini? Yeni Roma, teknolojinin
Spartası ve çılgınlığın ideolojisi…”

Sizce, nereye götürüyor bizi bu vahşi efendiler?

Daha başka, daha iyi, daha insani bir dünya mümkün mü sizce? “İhtiyacı nazik bir kalp, bir kurşun olmayan” Beyaz Laleler Düşleyen Askerler ne zaman gelecek?

Bir şiirinizde:
“Nereye gitmek zorundayız, son sınırlardan sonra,
Nereye uçmak zorundadır kuşlar,
Son gökyüzünden sonra?”
diyorsunuz.

Var mı gidecek bir yer “son sınırlar” ve “son gökyüzünden” sonra?

“Tutunmaya” ve “direnmeye” birinci önem veriyorsunuz hep.

Büyük Nazım: “Ben iyimserim, dostlar, akarsu gibi” diyor.

Siz ne diyorsunuz? Gelecek “belirlenmiş” midir yoksa olumsal mı? Yani bizim kararlarımıza, özgür irademize bağlı bir şey mi?

Edward’a Veda şiirinizde, dostunuz E. Said’e şöyle dedirtiyorsunuz: “Eğer ölürsem senden önce, vasiyetim: imkansız olandır”.

Sizin vasiyetiniz nedir?

MD: Dünyanın pek sağlıklı ve iç açıcı bir görüntüsü, maalesef yok. “Kurban artık anonim, sıradan. Kurban gerçek gibi, görece”. Uygar(!) dünya da.

Kuşkusuz, daha iyi, daha insani, çok renkli, çok evrenli, özgürlük, barış ve dayanışma içinde bir dünya mümkün. Her zaman olduğu gibi, bugün de mümkün.

Bu insanoğlunun bitmez rüyası ve belki de en haklı, en meşru olanı, rüyalar içindeki. Hele biz şairlerin…

Dünyanın bugünkü “efendileri”, egemenleri, kendi sonlarını da hızlandıracak, bir aymazlık, hırs ve doyumsuzluk içindeler. Bunların tarihte çok örneklerini gördük. Onlardan neyin geriye kaldığı ortada. Garip bir varlıktır (belki de yokluktur) tarih. O’nun galibi. yoktur.

Gelecek elbette bir gün “Beyaz Laleler Düşleyen Askerler” . Bu inanç olmadan nasıl varolabiliriz şu her yanı kan ve gözyaşı dolu dünyada?
“İki sevgilinin, kendilerini yıkayan ay ışığındaki iniltisi olan barış gelecek bir gün!”
Bana göre, bugün bizim için temel olan: Tutunmak ve direnmektir. Tutunmak kendiliğinden bir zaferdir. Yeni yollar ve seçenekler bulup insanlığa sunmaktır.

Bir “başka” dünyanın mücadelesini vermektir. Yenilme, arda düşmekten yılmadan, yorulmadan. Ve “yarını hatırlayarak” ve “yenilginin bir çok babası olduğunun” bilincinde olarak.

“Son sınırlardan sonra” her zaman gidecek yer vardır. Hep olmuştur. Hayat, insani bir hayat, güzeldir. Hayat kutsaldır. Onun uğruna her tür çabaya değerdir.

Hafıza ve bir yol çantası arasında direnmekten, dik durmaktan, mücadeleden başka bir “yol” yoktur.

Ve asıl olan da “yol”dur.

Geleceğin “belirlenmiş” olduğuna inanmayanlardanım. Bir üstadın dediği gibi: “Olasının tüm alanını kavrayabilmek için olanaksızı/imkansızı düşünmek gerekir”.

Ben “imkansıza” inananlardanım. Benim de dostlarıma vasiyetim odur.

Hüthüt’te de:
“Ey kalp-annem, kızkardeşim, eşim
Dol dolaş hayatla, kucaklayabilmek için
İmkansızı”
diyordum.


























Şairler Ne İçin Varlar

SY: “Şiir” ve “şairler”, sizce ne getirebilir bu “düşmüş” dünyaya?

Harmoni, sükunet, teselli, barış, yeni bir ufuk yada soluk mu?

“Neden savaşlar, önüne geçiyor şiirin”? sürekli.

Şiirsel Düzenlemeler’de: “… şiir yukarıdadır ve her ne isterse öğretebilir bana” diyorsunuz?

Doğru mu bu?

Heidegger, Şairler Ne İçin Varlar? da:
“Bu mahrumiyet, yoksunluk zamanında, bu dünyanın gece karanlığına bürünmüş anında;şairin görevi: hakiki bir dünyanın parlak olanaklarını tekrara görmemize yardım etmektir”,
diyor.

Bu görev, şair de olsa, bir faninin bir ölümlünün, tek başına üstlenebileceği bir şey mi sizce?

MD: Ben şiirin barbarlığa karşı direnebileceğine ve bunu da ancak, insanın kırılganlığına bağlılığını teyit ederek, yapabileceğine inandım. Hatta şiirin her şeyi, tarih dahil, değiştirebileceğine ve dünyayı insanileştireceğine bağlandım.

Ve belki bir yanılsama olan bu görüşün şairleri “müdahil” olmaya yönlendirebileceğine inandım.

“Nedenler” ne olursa olsun, yazık ki, savaşlar hala şiirin önüne geçmeye devam ediyor.

Şimdilerde şiir ve şairler hakkındaki yerleşik bu görüşlerimi, sürekli sorguluyorum. Ama bir şey kesin: şiir şairi değiştiriyor.

Evet. Doğru: Şiir öğretebilir her ne isterse, ama “ruhumu boşuna harcama” riskini üstlenerek ancak.

Heidegger burada meşru bir idealden bahsediyor. Haklı olarak onu dillendiriyor. Ve önemli uyarıyı da ekliyor: “Şairlerin bunu gerçekleştirebilmeleri için, kendilerini zamanın ya da günün idollerine bağlılıktan bütünüyle özgürleştirmeleri gerekir” diyor.


Şair Nasıl Bir Varlıktır?

SY: “Şair” nasıl bir varlık, ne tür bir ruh hali sahibi, nasıl sürdürür hayatını? Nedir onu diğer insanlardan farklı kılan?

Şair, W. H. Auden’in dediği gibi: “Her şeyden önce, dil’e tutku ile aşık olan” biri mi?

Yoksa R. Char’ın vurguladığı gibi: “Bir şair olabilmek için, sonunda neşe veren, belirli bir huzursuzluk, yürek sıkıntısı iştahına” mı sahip olmak gerekiyor?

Sadece şairlerin bildiği, şiirsel ağrılardan ve acılardan doğan bir keyif mi var?

Tuhaf halleri ve huyları olan birisi midir şair? Yoksa sıcak, dostça biri midir, “kollarına soğuk ve cansız şeyler” alabilen?

Doğuştan mı şair olunur, yoksa sonradan mı?

Görünmeyeni keşfetmek mi görevi? Yoksa var olmayanı icat mı? Dünyanın gizli güzelliğinin perdesini kaldıran mı?

Mutsuzluktan mı hoşlanırlar? Yada mutluluk ilgilendirmez mi onları?

Shelly’nin dediği gibi: “Karanlıkta oturup, tatlı seslerle kendi yalnızlığını neşelendirmek için öten bir bülbül müdür?”

Beyniyle mi, gönlü ile mi iş görür?

Gerçeğe bir yardımı dokunur mu? Nasıl?

O. Wilde’ın dediği gibi: “Gerçekten büyük şair, tüm varlıkların en az şiirsel” olanı mıdır?

Hayatını memnun başlatıp, çılgınlıkla mı bitirir?

Siz, bir şair olarak, nasıl bir ruh haline sahipsiniz şimdilerde?

MD: Şair’in nasıl bir varlık olduğunu ve ruh hallerini tanımlamak oldukça güç, hatta, belki de imkansız bir uğraş.

Değindiğin büyük ustaların işaret ettiği özellikler (dil tutkunluğu, huzursuzluk, yer yer sevimsizlik, mesafeli duruş, tuhaf haller, dost esrikliği..), kesinlikle, var bir şairde.

Bundan kuşkum yok. Ancak, bunların yanında, başka özellikler de var.

Öncelikle, şair, birey olarak tek bir kişilik, tek bir ruh sahibi değildir. O çoğul ve sürekli değişen ve çelişen bir insani varlık. Çok rengi, çok sesi, çok dünyası olan biri.

“Zaman” bağlamında da, şair hem dünü hem bugünü ve hem de yarını kavramaya, dillendirmeye çabalayan bir kişi. Yani çok zamanlı.

Şairin “mekanı” da çok farklı ve değişken. Aidiyeti, kimliği de, hem içinden çıktığı kültür ve yere, hem de dünyaya, evrene açık bir mekan. Diğer bire deyişle çok mekanlı.

Görünene de, görünmeyene de, eş zamanlı olarak, duyarlığı olan biri.

Yalnızlık onun ikametgahı. Büyük kitlelerle yada onların arasında bulunsa da, yalnızlığı ile asla yalnız hissetmez kendisini.

Duyarlılığı da, kırılganlığı da, tereddütü de daha yoğun ve daha etkin. Sezgileri daha dişil ve zengin…

Ayrıca, kendini sürekli yenileme ile yükümlü bir varlık.

Çok kez düzensiz ve dağınık; sıkça neşesiz olan ve neşeli olduğunda da ona inanılmayan biri.

Ve artık günümüzde şair ne “kahin”, ne de “kahraman olmak durumunda.

Bana gelince, henüz kendimi tam anlamış biri değilim. Belki de bundan kaçıyorum.

Anlayabildiğim kadarıyla, şimdilerde, iç dünyama, mahrem sorunlarıma, yalnızlığıma daha çok yönelik bir ruh halim var.

Kendimden ve özellikle yazdıklarımdan tatmin olmuş biri değilim.

Daha sade ve daha sahici, gözden uzak bir varlık olmak ihtiyacı duyuyorum. Ancak beynimi ve ruhumu yatıştırmam pek kolay olmuyor.

Son olarak şuna da değinmekte yarar var sanırım: Üzerinde konuştuğumuz özelliklerine rağmen, şair de, sonuçta, diğer insani varlıklar gibidir: Yaşar, sever, hastalanır, rüya görür, yer içer ve durmadan dolaşır…

























Aşk

SY: Şimdi de “aşk”tan, insanoğlunun (belki diğer varlıkların da ) şu sürekli yakıcı, tedirginlik verici, gerilime sokucu halinden konuşalım mı?

“Gönüldendir şikayet, kimseden yoktur feryadımız” diyor şair.

Nedir aşk sizce?

Neden “ne onunla” nede “onsuz” olunmuyor?

Aşk ve kadınların üstünüzdeki etkisi ne oldu? Sizin aşk serüveninizden biraz (arzuladığınız ölçü ve açıklıkta) bahsedebilir misiniz?

Kimdir o efsanevi “Rita”? Neden “Rita ile gözlerim arasında bir tüfek var” diyorsunuz?

Kendi mesafemle bile mesafeliyim demek nereden geliyor?

“Gerçek aşk sahip olunamayacağı sevmek” midir, gerçekten?

Aşk şairliğini hiç düşündünüz mü?

Aşk’a adadığınız Yabancı’nın Yatağı neden bu kadar geç geldi?

Neden “yabancı yabancıda buluyor kendini”?

Başlangıcından bu yana, şiirinizde açıkça gözlenen kadınsılığa, dişilliğe karşı derin duyarlılığınız nereden geliyor?

Bekliyor musunuz kadınınızı “gök mavisi bir fincanla” ve “yaşamıyor hiç kimse ikimizden başka” diyerek?

Platon, “aşk her dokunuşta herkesi şair yapar” diyor. Aşkı “kurucu ontolojik, biyo-politik bir güç olarak görenler var.

“Kadın ve erkek arsındaki aşk eylemi, bir toplumu en gizli ve saklanmış çehrelerine kadar özetler” görüşünü dile getirenler var.

Üstat Cami: “Dünyevi de olsa, aşktan sakın yüz çevirme!” uyarısında bulunuyor.

Sodome’da Bir Güzel’de:
“Hiçbir şey söylemedik aşka dair.
Hiçbir şey söylemedik.
Fakat ölüyoruz her an…
Neden öyleyse soluyoruz böyle, Her ikimiz de hatıralar gibi”
diyorsunuz.

Ve Rita’nın Kışı şiirinizde:
“Ve aşk ölüm gibidir
bir yemin kişinin reddetmediği…
ve bilmeyen, soluk vermeyen”
diyorsunuz.

Hüthüt’de :
“Bir sürgün yeridir aşkımız.
Bir sürgün yeridir gönüle”
vurgu yapıyorsunuz.

Bir başka yerde de:
“Kadının erkekte sürgünü
Erkeğin kadında sürgünü”
olarak niteliyorsunuz aşkı.

Uyuyan Bahçe’de:
“Seni seviyorum Rita…
Uyu, ben giderim
Nedensiz… giderim”
diyorsunuz.

Siz neden aşkı, sürgün, sığınma, ayrılık ve ölüm ile çok fazla yakın tutuyorsunuz? Mutlu, sürdürülebilir aşk olmayacağından mı? Yoksa, bu esrik, coşkulu, yüksek tansiyonlu halin doğası sürgün ve ölüme yakın olduğu için mi?

Mezmurlar’da:
“Akdeniz’in kıyılarını kucağında tutan…
Asya’nın bahçelerini omuzlarında taşıyan…
Ve tüm zincirleri kalbinin dibinde saklayan”
biçiminde nitelediğiniz bir “Kadın” peşinde misiniz?

Siz, “aşktan önce” sevenlerdensiniz galiba?

MD: Aşk’a inanan, onu çok ciddiye alan, onda ontolojik bir öğe gören biriyim. Aşkın ve kadınların üzerimde derin etkisi oldu. Hayatımın belirli dönemlerinde aşkı, tüm cefası ve sefası ile, coşkunluğu ve kırılganlıklarıyla yaşadım.

Bakarsın Koca Nazım gibi altmışlı yaşlarımda da yaşarım aşkı tekrar! Kim bilebilir?

“Aşka dair şeyleri daha çok bilenler daha çok şaşkındırlar” bu konuda. Aşkın nasıl doğduğu, nasıl sürdüğü ve tükendiği bir muammadır, bir bilinmezdir: “Sonu yoktur aşkın. Gelip geçen, sürekli bir gelip geçenle evlenen” .

Aşk belki bir rastlantıdır. Belki arzunun işidir. Duygusal çekimdir belki. Tüm bunlar romansı yaratıyor olabilirler.

Aşkın bazı kendi koşulları vardır: Aşık, en azından bir ölçüde, kabullenilmelidir. Aç, susuz bırakılmamalıdır. Aşk’ta tam bir eşitliğin bulunmadığı doğrudur. Ama aşık az çok arzulandığını hissetmelidir.

Aşk belki dostluk gerektirir, “kapsayabilmek için iki ayrı varlığın farklılık ve kendilerine dönüklüklerini”.

Aşk, tereddüt ediyorsunuz demektir. “Aşk çelişkili bir moment” dir: “Mutlağa yönelir, ancak mutlak imkansız”dır.

Aşk görünmezin kuşudur. Çok ağır bir uğraş, baş edilmesi güç haldir.

“Şaşırtır beni, aşkı bilipte onu hala sevenler” zaman, zaman.

Benim aşk serüvenime gelince: İlk ciddi ve büyük aşkımı Hayfa’da Musevi bir genç kadınla yaşadım. Annesi beni kabul etmiş, babası etmemişti.

1967 savaşı aramıza girdi. Bu savaş bir çok Arap ve Musevi erkek-kadın arasındaki duygusal bağları acımasızca kopardı.

“Rita ile gözlerim arasındaki tüfek” deyişim, bu durumu vurgulamayı amaçlıyor.

“Rita” benim şiirimde bir Musevi kadındır ve kesinlikle bir sır değildir.

Rita bir takma addır. Fakat özel bir kadına aittir. “Rita” adı, içinde kuvvetli bir arzu taşır. Güçlülük taşır. Zayıflık, kırılganlık taşır. Ve mesafe taşır.

“Kendi mesafemle bile mesafeliyim” demem belki biraz buradan ve belki de benim karakterimden geliyor. Her nereden geliyorsa; b u beni önemli ölçüde ayakta tutuyor ve üretkenliğimi sürdürmeme yardım ediyor…

“ Gerçek aşk sahip olunamayacağı sevmek” değil midir?

“Aşk şairliği” işine gelince: Maalesef aşk şairi değilim. Keşke olabilseydim. İlk şiirlerim aşk üstüneydi. Bir çok genç şairde olduğu gibi. İçinde yaşadığımız tarihsel koşulların bu olanağı, aşk şairliğini, bir gün bana vereceğini umut ediyorum.

Aşk’a giden yolum şiirdir benim. Aşk şiiri, şiirlerin en güzeli olduğu inancındayım. Asla tükenmez aşk şiiri.

Aşk şiiri, kültürel direnişin kişisel, mahrem bir boyutudur. Aşk üstüne yazabilmek, varoluş, ölüm ve ötesi üzerine yazabilmek gibi kimliğimizi güçlendirir.

Yabancı’nın Yatağı’nın geç geldiği doğrudur. Ancak bu kitap gerçekten aşk üstünedir. Ona adanmıştır. Burada kadın “sembolik değildir. Kadına insani varlık olarak yaklaşılır bu şiirde, herhangi bir şeyin sembolü olarak değil.

Bu eserde, birbirine “yabancı” olan bir kadınla bir erkeğin diyalogları yer alır. “Yabancı” olma duygusu diyaloglara merkez oluşturur.

Şiirimde kadınsılığa, dişilliğe karşı gösterilen duyarlılık, kadına, dişil olana karşı duyduğum derin sevgi, saygı ve yakınlığın bir göstergesi olsa gerek.

Bu belki de kadını şöyle görmemden de kaynaklanıyor:
“Ben bir kadınım, tamı tamamına. Yaşarım hayatımı
geldiği gibi…. Ve görürüm gördüğümü olduğu gibi…
Ağlarım sebepsiz ve severim seni, olduğun gibi. Ne çıkar
için, ne karşılıksız… Ne bir toprağım, ne de bir yolculuk. Ben
kadınım. Ve yorar beni, dönüşümü dişil ayın…”

Evet: Bekliyorum ve hep bekleyeceğim kadınımı. “Telaş etmeden… Dağlar için eğitilmiş bir atın sabrıyla”.

Aşkı sürgün ve ölüm ile işlemem konusuna gelince: Bunun nedeni çok açık değil bende. Belki, benim kişisel ve halkımın toplumsal tarihinden gelen yönleri var.

Belki de aşk, ancak bu güçlü bağlamda anlaşılabilecek ve dillendirilebilecek bir şeydir. Tam olarak bilemiyorum…

Nasıl bir “kadın” peşinde olduğuma gelince: 1970’lerde öyle hissediyordum Mezmurlar’da. Artık ufkum biraz daha genişledi, daha evrenselleşti… Akdeniz’i ve Asya’yı merkez’de tutarak, diğer coğrafyalara da açıldı…

Evet: “Arzularım arzu edilebileni, severim aşktan önce” ben.


















Ölüm

SY: “Ölüm” size ne diyor? Şiirinizde ve düzyazınızda önemli bir yer tutuyor ölüm. Kulağa paradoksal gelse de, insana, hayata yazılmış bir requiem havası veren Cidariyyat’ınız da destanlaştırdığınız “ölümle” aranız nasıl?

Size korku, ürperti veriyor mu? Onunla bir barışa varabildiniz mi, sonunda?

Ölümün şiiri yada şairliği olur mu?

Kişisel deneyiminizden kaynaklı ve ilk kez Beyrut’ta 7000 kişinin önünde, güçlü soluğunuzla (ki bu soluğu bazıları Louis Armstrong’un trompetine benzetiyor) okuduğunuz 60-70 sayfalık, uzun şiir formundaki bu, bir tür otobiyografik nitelikli eseriniz Cidariyyat nasıl doğdu? Ne anlatmak istiyor?

R. Char: “Şikayet etme, ölüme ölümlülerden daha yakın yaşıyorsun diye” sesleniyor.

Siz de mi böyle hissediyorsunuz? Ölüm sizin için “ruhlar için biçim ve yer değişimi midir”?

Bu İlahi şiirinizde şöyle diyorsunuz:
“Ne söyler hayat Mahmud Derviş’e?
Yaşadın, aşka düştün, öğrendin ve sonunda
Seveceklerinin tümü artık ölü.
Bu ilahide bir düş kurarız… fakat yaşayakalacağız
çünkü hayat hayattır”

MD: Evet. Ölüm… İşte geldik insanoğlunun şu en baş edilmez ve çetrefilli sorununa. Ben eserlerimde, değişik dönem ve bağlamlarda ölüm üstüne eğildim, onun üstüne yazdım.

Ama bu çabalarım, ölüm sorununun kökenine derinlikli olarak ve tümüyle gitmeden gerçekleşmişti. Acaba gidilebilir mi?...

Bu konudaki en kapsamlı girişimim, şiirim Cidariyyat’da oldu.

Ölüm sorununa iki açıdan yaklaşılabilir. Birincisi, “dinsel” açıdan: Burada ölüm, geçici, fani olan bu dünyadan, sürekli, ebedi olan öteki dünyaya bir geçiş olarak algılanır. Yok olmaya mahkum olandan, “sürdürülebilir” olana bir kapı misali.

İkinci yaklaşım “felsefi” olandır: Burada ölüm, bir oluş biçimi, gelişim şekli olarak görülür. Hayat ve ölüm diyalektik bir ilişki içinde algılanır.

Cidariyyat, kişisel bir deneyimimin (kısa süreli ölümü tatmamın!) sonucu; konu üzerinde daha derinlikli düşünmem, ve bu alandaki eski metinleri (Gılgamış Destanı dahil) yeniden gözden geçirmem sonucu doğdu.

Ölümle yaşadığım bu deneyim, bana bir çeşit otobiyografik türe uygun bir olanak sundu. Ölüm anında insanın tüm hayatı, bir film şeridi gibi, gözlerinin önünden gelip geçiyor.

Ben bunu bire bir yaşadım. O şiirde adı geçen kişileri karşımda gördüm. Al-Ma’arri’yi, Heiddeger’i, R. Char’ı…

Bana göre, Cidariyyat, temelde ölümden çok hayata odaklıdır (en azından benim niyetim buydu!) O şiir hayatı yüceltir. “Hayatın bir hazinedir, yaşa onu zengince” der. Hayat’a yakılmış bir tür ezgidir. “Yaşa hayatını, sevilen bir kadın gibi. Hayat senin bedenindir” der.

Ölüm ile mücadele, ölümün kendisinden daha zor, kuşkusuz. Tüm bu deneyimlerden çıkardığım önemli sonuç şudur: Hayatın bize bağışlanan çok güzel ve güçlü bir hediye olduğudur. Ve süresi kısa olduğu için, yoğun, coşku içinde ve paylaşılarak yaşanması gerektiğidir.

Sonsuz, “ebedi hayat” konusunda, çok eski zamanlardan bu yana, elimizde fazla bir şey yok, farklı dinsel inanç ve arayışlar dışında. Bir şair olarak, bu alanlara fazla karışmak, bulaşmak istemem.

Esas olan: Hayat ile ölüm arasındaki mücadelede hayatı seçmektir. Çünkü o buna fazlasıyla değer. “Akışkandır hayat”, damıtmak gerek onu, belki?

Ölüm bana korku yada ürperti vermez. Üstelik “Ben benim değilim”.

Onula barışa varmaya gelince: Bu her babayiğitin becerebileceği bir şey değil sanırım.

Ölümün şiiri ve şairliği tabii ki olur. Üstelik ölüm şiire büyük olanaklar sunar, aşkın sunduğu gibi.

Ruhlara inananlar yada onlara sığınanlar için, “bir biçim ve yer değiştirme”nin ötesinde, ne olabilir, ölüm? Aksi halde nasıl tahammül edebilirler onunla yaşamaya?

Evet, doğru: “Yaşayakalacağız, çünkü hayat hayattır”.






















Ölüm ve Sanat İlişkisi

SY: Ölüm ile “sanat” ve “edebiyatı” nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

“Ey ölüm! Yendi seni tüm sanatlar, Tuzağa düşüremezsin ölümsüzü” diyorsunuz.

Buna gerçekten inanıyor musunuz? Kolay mı buna inanmak?

MD: Sanat, bu dünyadaki varlığımızı, bulunmamızı ve “ebedi/sonsuz olma” yanılsamamızı meşrulaştıran bir şeydir.

Evet! “Ebedilik” bir yanılsamadır. Ama, bence insanoğlunun bu yanılsamaya ihtiyacı vardır.

Ölümün sanat tarafından tümüyle “yere serildiğine” inanmıyorum, elbette. Ancak, ölüme takmamak için, onun varlığı ile fazla tasalanmadan birlikte yaşamak için, buna inanmak gerekiyor. Aksi taktirde, yaşamak, ilerlemek çekilmez olur, olanaksızlaşır.




Yeniden Başlamak Olanaklı Olsaydı…

SY: Yeniden Başlamak Elimde Olsaydı şiirinizde:
“Yeniden başlamak elimde olsaydı, aynı seçimi yapardım.
Eğer geri dönersem, aynı güle dönerim ve aynı adımları izlerim”
diyorsunuz.

Geçmişe dönüp, hayatınızı yeniden yaşamaya başlasaydınız, neleri ve nasıl daha farklı yaşamak isterdiniz?

MD: Yeniden başlamak olanaklı olsaydı: Daha çok aşk şiiri yazardım.

Soyut’a, soyutlamaya daha çok yönelirdim.

Hayat ile siyaset ayırımını daha iyi yapardım.

Bugün yaptığım gibi, mesafelerimi, aralıklarımı koymaya ve onları korumaya daha çok dikkat ederdim.

Kendime daha çok zaman ayırırdım. Sosyal ilişkilerde ve seyahatlerde daha az vakit harcardım.

Daha çok müzik, daha çok kendimi ve has dostlarımı dinlerdim.

Kendi öz eleştirimi daha iyi yapardım.

Sağlığıma daha çok dikkat ederdim.

Ve hiç pişmanlık duymadığım, geçmişteki kişisel, sanatsal, toplumsal hayatımı ve mücadelemi aynen sürdürürdüm.

Evet: “Aynı güle döner, aynı adımları” izlerdim.















Ben Kimim?
SY: Kimsiniz siz “yabancının gecesinden sonra”?

“Yeterince dünlerim oldu; bir yarın’a dır ihtiyacım” diyorsunuz.

Nereye doğru, hangi limana doğru yol alıyorsunuz? Nerede “sizin neredeniz”?

“Başlangıçlarım ben/Bitişlerim ben”e devam mı?

Yolculuk başlamadı mı, yoksa “henüz yol bitmedi” mi?

Varoluşsal sorunlara “kültürel çözümler”, kişisel sorunlara “kolektif çözümler” yoktur, diyorsunuz.

Bu deyiş bir kara kötümserliğe işaret olmasa gerek sizin dünyanızda. Sürekli arayışa ve açık uçluluğa mı vurgu yapıyorsunuz?

MD: Hala bilmiyorum… “Cevaplamak istemiyorum henüz”. Araştırmaya ve yola devam ediyorum.

Evet: Devam ediyorum ve kararlıyım: “Ağır ağır ve zahmetle yürüyeceğim bu sonsuz yolu, onun ve benim sonuma kadar”.

Şimdilik, düşünce ve duruşum bu. Ve “Ben kimim? Ben kimim?” sorusunu hiç yanımdan ayırmıyorum.

“Çözümler” konusuna gelince: “İstemiyorum doğru bir cevap, doğru bir soru istediğim kadar.” Benim için asıl olan sorulardır. Cevaplar, çok kez, sınırlandırıcıdır. “Son istasyon” gibidirler. Bence yolumuzun önünü açacak olan iyi sorulmuş sorulardır.

Ben toprağı dayanıksız buldum, ve denizi hafif; dilin ve mecazın yeri bir yere dönüştürmeye yetmediğini öğrendim… Dünya üzerinde yerimi bulamayınca, onu Tarih’te bulmaya giriştim… Tarih’in buna indirgenemeyeceğini anladım…

Cevabın hiçbir önemi yok burada. Benim için önemli olan şey daha büyük bir lirik kapasite bulmamdır. Görece olandan, mutlak olana geçiş, ulusal olanı evrensel olanın içine kaydettirebilmem için bir açılım. Filistin’i Filistin ile sınırlandırmamak, fakat onun estetik meşruiyetini daha büyük bir insani alanda kurmaktır…

61 yorum:

  1. Bu tanıklığı, kalıcı bir çözüm olduğu için ilişkilerinde acı çeken ortaklarla paylaşıyorum. Kocam beni ve dört çocuğumuzu başka bir kadın için iki yıllığına terk etti. Sadece çocuklarım için güçlü olmaya çalıştım ama kalbimi sızlatan acılara hakim olamadım. Yaralandım ve kafam karıştı. Yardıma ihtiyacım vardı, bu yüzden internette bir araştırma yaptım ve DR WALE'nin birkaç saat içinde birçok sevgiliyi geri kazanmaya yardımcı olabilecek bir büyü tekeri olduğunu gördüğüm bir siteye rastladım ve onunla iletişime geçtim ve onun için özel bir dua ve büyü yaptı. ben mi. Şaşırtıcı bir şekilde, birkaç gün sonra kocam eve döndü. Böylece yeniden bir araya geldik ve ailede bolca sevgi, neşe ve huzur vardı. Ayrıca, temasıyla ilgili çözümler için güçlü bir büyü ustası olan DR WALE ile iletişime geçebilirsiniz. WhatsApp/Viber/Telegram: +2347054019402 VEYA E-posta: drwalespellhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  2. DR WALE EVLİĞİMİ GERÇEKLEŞTİRMEM VE EŞİM İŞİMİN YENİDEN GELİŞMESİ İÇİN NASIL YARDIMCI OLDU?
    Merhaba bu tanıklığı okuyan güzel insanlar, bazılarınızın birkaç yıl önce yaşadığım bu tür zor zamanlar ile karşı karşıya olduğunu biliyorum. Acılarımızı mutluluğa çeviren DR WALE ile tanıştığım için minnettar olduğumu ve minnettar olduğumu söyleyerek başlayayım. kocam bir iş adamı, çünkü işi iyi gitmediği için onun için plan yaptı ve evliliğimizi etkilemeye başladı, kocam kendisi değildi çünkü parasını Bitcoin/BINARY'ye yatırdı, bu yüzden ticaret iyi gitmiyordu, o kendinde değildi. Bitcoin/BINARY'ye yatırdığı her şeyi kaybetti, bu yüzden evliliğimizi bitirmeyi planlıyor ama kocamı kaybetmek istemiyorum, bu yüzden zor zamanımı bana DR WALE'den bahseden bir arkadaşımla paylaşıyorum. kendisi ve kocası için işler iyi gitmediğinde evliliğini birlikte düzeltmesine yardım eden kişi. hemen oradan DR WALE temasını aldım ve DR WALE ile temasa geçtim, DR WALE'e evimde olan her şeyi anlattım, ona evliliğimi ve kocamın işini anlattım. DR WALE bana yapmam gereken şeyleri söyledi, ben onları yaptım, o da bana talimat verdi. Ödemem istenen her şeyin ödemesini yapıyorum. Oradan evliliğimizde iyi sonuçlar almaya başladım. DR WALE ayrıca kocamı da iyi bir BITCOIN/BINARY TRADER'a bağladı. Şimdi birlikte mutlu olduğumuzu yazıyorum ve kocamın işi gelişiyor. hepsi DR WALE sayesinde. DR WALE'e şu adresten ulaşabilirsiniz: WhatsApp/Viber/Telegram: +2347054019402 VEYA E-posta: drwalespellhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  3. DR WALE'in birçok kişiye piyangoda büyük miktarlarda kazanmalarına nasıl yardımcı olduğuna dair çevrimiçi tanıklıklar gördüm, bu yüzden kazanan numaralar için onunla iletişime geçmeye karar verdim. Bu adamla temasa geçtim ve bir büyü yaptı ve bana kazanan piyango numaralarını verdi. Ama inanın bana çekilişler bittiğinde kazananlar arasındaydım. ON YEDİ MİLYON ALTI YÜZ DOZ BİN BEŞYÜZ DOLAR (17,609,500 $) kazandım DR WALE'in gerçek ve garantili olduğunu onayladım. Şimdi büyük güçlere sahip yetenekli bir adam olan DR WALE'nin iyi işlerinin canlı bir tanığıyım, bu benim sırrım ama dünyayı da bilinir kılmaya karar verdim. İlgilenen herkese yardımcı olabilir. Yorumum size komik gelebilir ama gerçek bu. Ve size söz veriyorum, kazandığınızda ve başkalarıyla bir tanıklığı paylaştığınızda komik olmayacak. Bu, piyangoyu kazanmanın bir sırrıdır, bu yüzden size de aynısını yapmanızı tavsiye ederim. Herkes doğal olarak şanslı değildir, piyangoyu kazanmakta sorun yaşıyorsanız, kazanmanın çözümü DR WALE'dir. Bu yüzden, tanıklığımı doğrulamak için şimdi onunla iletişime geçin. DR WALE'e şu kişiyle ulaşırsınız: WhatsApp/Viber +2347054019402 veya E-posta: drwalespellhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  4. Kocam boşanmak için doldurduğunda evliliğim bozulduktan sonra hayat benim için kolay olmadı ama güçlü büyüsü ile bozulan evliliğimi geri getirmek için Dünyadaki bir Tanrı gibi olan DR WALE'i kullandığım için Tanrı'ya şükrediyorum. 6 ay boyunca depresyona girdim ama bugün, DR WALE'in büyüsünü tanıdığım için çok mutluyum, beni gerçekten büyülerin gerçek olduğuna ve işe yaradığına inanmamı sağladı. Beni mutlu ve gururlandıracağına söz verdiği için DR WALE tarafından bana verilen her türlü talimata katlandım ve gerçekten, tüm bunlar oldu ve kocam birkaç gün içinde dizleri yerde bana af dileyerek bana döndü. Onunla temasa geçtikten sonra ve şimdi ömür boyu tekrar mükemmel bir şekilde birbirimize bağlıyız. Dışarıdaki herkese cesaretle söyleyebilirim ki DR WALE büyüleri gerçekten en iyisi ve en güçlüsü. Sonsuza kadar ona minnettarım. Böylece, onunla E-posta üzerinden: WhatsApp/Viber: +2347054019402 veya E-posta: drwalespellhome@gmail.com ile bağlantı kurabilirsiniz.

    YanıtlaSil
  5. Bu fırsatı, 6 aylık ayrılıktan sonra nişanlımı geri almamda bana yardım ettiği için Dr Ajayi adında büyük bir adama teşekkür etmek istiyorum, büyü güçleri ona atası tarafından aktarıldı, büyülere asla inanmam ama ona vermeye karar verdim. bir deneme, doğrusu o büyük büyü gücüyle beni şaşırttı, böyle bir tanıklık yaptığımı asla düşünmem ama bunu yapıyorum çünkü çeşitli ilişkilerinde acı çekenlerin benim gibi mutluluğu bulmasını istiyorum. bu nedenle, herhangi bir büyü için bir büyü tekerinin yardımına ihtiyacınız varsa, WhatsApp veya Viber: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com üzerinden Dr Ajayi ile iletişime geçmelisiniz.

    Aşağıdakiler için de kendisine ulaşabilirsiniz:
    1. Piyango büyüleri
    2. Her türlü kanseri tedavi eden otlar
    3. İş Yükseltme büyüleri
    4. Herhangi bir davayı kazanmak için büyü
    5. Hamile kalmak için otlar.

    Herhangi bir fiziksel veya ruhsal problem için Dr Ajayi'ye ulaşın ve onlara veda edin.

    YanıtlaSil
  6. Merhaba Arkadaşlar, aylar önce kendimi bunu yaparken hiç görmemiştim, ama mutlu olduğum ve başkalarının evlilik evlerinde veya ilişkilerinde iç huzurlarını bulmasını istediğim için Dr Ajayi ile olan karşılaşmamı paylaşmaya karar verdim. 13 yıldır evliyim ve üç çocuğum var ve kocamla her şey gerçekten çok güzeldi. Yaklaşık 3 yıl önce kocam evliliğimiz dışında yalan söylemeye, aldatmaya, kadınlaştırmaya başladı ve ben bundan rahatsız oldum, bu yüzden bir gece uykusuz kaldım. Telefonumu aldım ve internete giriyordum ki başlıklı bir yazı gördüm. EVLİLİKTE ÇOK İNSANIN ORTAK SORUNLARI DOKTOR AJAYI TARAFINDAN ÇÖZÜLDÜ. Onunla temasa geçtim ve evlilik sorunlarımı tartıştım ve kocası artık olmayan başka bir kadın tarafından kocama büyü yapıldığı sonucuna vardı, bu yüzden süreçlerden geçtik ve kocamı serbest bırakmak için bazı büyüler yapıldı ve bu kocamı durdurdu. evliliğimizde yaptığı suistimal ve şimdi kocam gerçek benliği üzerindeydi, bu tanıklık, oradaki insanlara evliliklerinden asla ayrılmamalarını, doğru yerlerde çözümler aramalarını tavsiye etmektir. :+2347084887094 Veya E-posta: drajayi1990@gmail.com kalıcı bir çözüm için.

    YanıtlaSil
  7. İyi günler, bunu okumaktan bahsettiğiniz gibi, sorunlarınızın yarısından yarıya kadar çözüldüğünü biliyorlarsa, çünkü onlar ile ilgili eylemleri yapabilseler, çünkü onlar çevrimiçi bir makale okumak için tanıştığım Dr Ajayi denilen güçlü bir manevi adam, ilişkinizde probleminiz var mı? Ve kalıcı bir çözüm istiyor ya da herhangi bir sağlıkla ilgili sorunlarınız var Dr Ajayi, WhatsApp'ta Güçlü İle Onunla İrtibatla Karar Vereceksiniz: +23470848887094 veya E-posta: Drajayi1990@gmail.com 9 ay sonra kocamı eve getiren bir büyü ile bana yardım etti. konutu

    YanıtlaSil
  8. Merhaba bunu paylaştığım için çok mutluyum, hala sana yeterince teşekkür edemiyorum güçlü DR WALE, Kocam daha genç bir bayan için ayrıldı çünkü PCOS nedeniyle doğum yapamadım, çok yıkıldım, yalnızdım çok ağladım Hayatımı almayı bile denedim, Sonra arkadaşım bana evliliğini mükemmelleştirmesine yardım eden bu harika adam DR WALE'den bahsetti, ben de internete girdim ve onun hakkında daha fazla araştırma yaptım orada DR WALE hakkında da çok güzel haberler gördüm. bu yüzden onunla hiçbir korku ve endişe duymadan iletişime geçtim, çünkü onunla her şeyin yoluna gireceğini biliyordum, bana ödemem gereken her şeyi uygun bir ücret olan söyledi ve yaptım ve işini yaptı ve bana video gönderdi DR WALE ve geri döneceğini birkaç hafta beklememi söyledi, Önümüzdeki hafta en büyük sürprizim, kocamın dizlerinin üzerinde bana neden olduğu acılardan dolayı üzgün olduğunu söylemesiydi. Şu anda çok mutluyum, bununla da kalmadı, 3 haftalık hamile olduğumu söylemekten gurur duyuyorum, çok teşekkür ederim DR WALE Sonsuza dek minnettarım.. İşte onun teması... WhatsApp/Viber : +2347054019402 VEYA
    E-posta: drwalespellhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  9. Yardım almaya çalışan, ancak başarısız olan herkese meydan okuyorum. DR WALE, aşağıdaki sorunların çözümünde size yardımcı olabilir:
    *Sizi başkası için terk eden partnerinizi/eşinizi geri getirmek.
    *Eşinizin/eşinizin aldatmasını durdurun ve yalnızca size sadık kalın.
    *Hayallerinin erkeği/kadını senden kaçmaya devam ediyor
    *Sınavlarda ve iş görüşmelerinde başarı
    *Kovuldunuz ve ne olursa olsun patronunuzun geri dönmek istemesini istiyorsanız.
    * Piyango parasında veya çok ciddi davalarda şans.
    * Parçalanmış aileleri yeniden birleştirin/bağlayın.
    *Acil Ölüm Büyüsü
    *HAFTA İÇERİSİNDE %100 GARANTİLİ

    DR WALE ON BÜYÜK BÜYÜ TEKLİFİ İLE İLETİŞİME GEÇİN:

    WhatsApp/ Viber : +2347054019402
    E-posta: drwalespellhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  10. Kocam 12 yıllık evlilikten sonra başka bir kadınla birlikte olmam için beni terk etti, bir iş gezisine gitti ve ailesiyle birlikte olmak için tekrar eve dönmek istemiyor, Dr Ajayi'ye rastladığımda yardım arıyorum Güçlü bir büyü tekeri . Ona durumumu anlattım ve kocamın diğer kadın tarafından büyülendiği ve bu yüzden evi unuttuğu ortaya çıktı, Dr Ajayi bir büyü yaptı ve kocam esaretten kurtuldu ve eve döndüğü için mutluyum 3 yıllık ayrılıktan sonra, herhangi bir yardıma ihtiyacınız olursa, whatsapp / Viber: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com üzerinden Dr Ajayi ile iletişime geçmekten çekinmeyin.

    YanıtlaSil
  11. İnternette bazı yorumları okurken tanıştığım bu harika adam sayesinde, ilk başta böyle şeylerden korktum ama durumumdan çıkmak için gerçekten yardıma ihtiyacım var çünkü kocam tarafından iki hafta önce evden çıkmam için ihtar verildi. çünkü burada söyleyemeyeceğim bazı yanlış anlaşılmalar olacak, Dr Ajayi bir uzlaşma büyüsü yaptı ve biz de aramızı mahkeme dışında halledebildik, İlişki sorunlarınız için güçlü bir büyü tekeri hizmetine ihtiyacınız varsa Whatsapp'tan Dr Ajayi ile iletişime geçin / Viber: +2347084887094 veya e-posta: drajayi1990@gmail.com

    YanıtlaSil
  12. ETKİLİ VE GÜÇLÜ BÜYÜ ÇEVRİMİÇİ ÇEVRİMİÇİ WhatsApp/Viber +2347054019402 Bu gerçekten işe yaradı ve buna tanıklık etmekten gurur duyuyorum. Kocasını geri almasına yardım eden DR WALE'nin yardımıyla erkeğini geri alan bir bayanın nasıl olduğuna dair bir yazı gördüm. Ben ve kocam dört güzel yıl ve birkaç ay ayrı kaldık. Manevi çalışmaya hiç inanmamış olmama rağmen, çaresiz olduğum için isteksizce onu denedim ama en büyük sürprizime göre DR WALE adamımı geri getirmeme yardım etti ve şimdi ilişkim tam da söz verdiği gibi mükemmel. Eski sevgilinizi kalıcı olarak geri getirmek sadece sevdiğiniz birini geri getirmekle kalmaz, aynı zamanda o kişiyle mümkün olduğunca mutlu olmanız için sevgilinizin duygularını yeniden ateşler. Adamım şimdi bana bir kraliçe gibi davranıyor ve her zaman beni her zaman sevdiğini söylüyor. İlişkinizde zorluklar yaşıyorsanız, DR WALE WhatsApp/Viber ile iletişime geçin: +2347054019402 veya E-posta: drwalespellhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  13. İyi günler, ataları tarafından hastalıkları şifalı otlarla tedavi etmek ve aynı zamanda kırık evi geri getirmek için kutsanmış güçlü bir manevi adam olan Dr Ajayi ile olan karşılaşmamı okuyabilirsiniz, Dr Ajayi ile tanıştım çünkü sevgili karım boşanmamızı istiyor ve bu 12 yıllık aradan sonra. 5 yaşında bir erkek ve 2 yaşında bir kız çocuğu olan iki güzel çocukla kutsanmış evlilik, kızımızı evden çıkardı ve annesiyle birlikte kaldı ve eve dönmesi için yalvardım ama reddetti, gerçekten kafam karıştı, bu yüzden yardım aradım. Dr Ajayi'yi 8 yıl çocuksuz evlendikten sonra bir kadının kendi bebeğini almasına nasıl yardım ettiğini okuduğumda, Dr Ajayi ile temasa geçtim durumumu ona anlattı, kendisi hakkında ona verdiğim bazı bilgileri istedi. bazı danışmalar bana ne yapılması gerektiğini söyledi ve talimat verildiği gibi yaptım, bunu yazarken karım oturma odasında örgü yapıyor. Gerçek bir manevi adamın yardımına ihtiyacınız varsa, Dr Ajayi son durağınızdır Whatsapp / Viber: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com

    YanıtlaSil
  14. 19 yıllık üç çocukla kutsanmış evliliğim yıkılmak üzereydi çünkü sevgili kocam birlikteliğimizden bıktığını ve sebepsiz yere boşanmak istediğini söyledi, bir yerlerde bir terslik olduğunu biliyordum, bu yüzden 4 ay sonra yardım aramak için dışarı çıktım. arama ve diğer insanlardan gelen birçok hayal kırıklığı sonunda, tanrıları tarafından farklı yaşam problemlerini çözme konusunda süper doğal güçle kutsanmış ruhsal bir adam olan Dr Ajayi ile tanıştım. Ona durumumu anlattım ve bana samimiyetle cevapladığım birkaç soru sordu, Dr AJAYI sorunun ne olduğunu bana söyledi ve yapılması gerekenleri söyledi, tüm talimatlarını izledim ve bir hafta sonra kocam eve geldi. iki ay dışarıda kaldı ve boşanma kağıdını yırttı ve bugün evde huzur içinde yaşıyoruz. Hayatınızı rahatsız eden bir şey varsa ve hızlı ve güvenilir bir çözüm istiyorsanız Dr Ajayi ile iletişime geçin ve benim gibi ifadenizi paylaşmak için bir nedeniniz olacak. Whatsapp / Viber ile iletişime geçin: +2347084887094

    YanıtlaSil
  15. Dr Ajayi adında harika bir adama teşekkür etmek istiyorum, boşandıktan sonra kocamı eve getirdi ve 9 ay ayrı yaşadık. Boşanmamıza neden olan durum nedeniyle bir daha bir araya geleceğimize asla inanmam ama Dr Ajayi bir aşk büyüsü ile bunu benim için mümkün kıldı ve çok minnettarım, onunla Whatsapp'tan iletişime geçebilirsiniz: +2347084887094 Evlilik sorunları yaşıyorsanız ve size yardımcı olacaktır, kendisine e-posta adresinden de ulaşabilirsiniz: drajayi1990@gmail.com

    YanıtlaSil
  16. İyi günler arkadaşlar, ben Larisa ve mesleğim doktor. Çalışmalarıyla harika olan güçlü bir büyü tekeri olan Dr Ajayi ile karşılaşana kadar profesyonel geçmişim nedeniyle büyü tekerine gerçekten inanmadım. 12 yıllık evliliğimde sorun yaşıyordum, kocamın meslektaşıyla ilişkisi olduğunu öğrendiğimde yüzleştim, bana tek söyleyebildiği, benden bıktığı için boşanmaya hazır olmam gerektiğiydi, bu gerçekten şaşırtıcıydı. çünkü iki gün sonra ondan bir boşanma kağıdı alıyorum, durması için yalvarıyorum ama çocuklarımızı nasıl etkileyeceğini bile düşünmeden garip davrandı, o zaman bir arkadaşımla sorunumu tartıştım ve bana nasıl olduğunu anlattı. benzer bir durumdaydı ama Dr Ajayi onun için evliliğini kurtaran bir aşk büyüsü yaptı, şüpheliydim ama gerçekten başarısız bir evlilik istemiyorum bu yüzden yardım için Dr ile iletişime geçtim, ona durumumu açıkladıktan sonra bana ne olduğu söylendi yapılacak ve bugün kocam tekrar benimle barış içinde ve bana karşı tüm kötü davranışlarını kesti. İlişkinizde bir sorun yaşıyorsanız, çözüm için son durağınız Dr. Ajayi'dir. Whatsapp / Viber : +2347084887094 veya Email : drajayi1990@gmail.com adresinden iletişime geçebilirsiniz.

    YanıtlaSil
  17. kocam sevecen ve sevecen bir adam ama yaklaşık 6 aydır benden ve çocuklardan uzakta, artık bizim iyiliğimizi umursamıyor ve evde zar zor uyuyor, ona birkaç kez yalvardım ama tüm yalvarışlarım sağır oldu samimi dostlar kulak asmak, o 6 ay benim için cehennem gibi geçti. Sorunumu bir arkadaşımla tartıştım, bana evliliğinde kuzenine yardım eden Dr AJAYI adlı bu harika büyü doktorundan bahsettim, şüpheciydim ama denemeye karar verdim, ailemde olan her şeyi Dr AJAYI'ya anlattım ve o anlattı Evde bazı şeyleri yapmam için, tüm talimatlarını yerine getirdim ve en büyük sürprizim, kocam üçüncü gün başına ne geldiğini bilmediğini, bana ve çocuklara yaşattığına pişman olduğunu söyleyerek eve geldi. , şimdi tekrar bir aile olarak yaşıyoruz. Evlilik eviniz için yardıma ihtiyacınız olursa iletişim E-posta: drajayi1990@gmail.com veya Whatsapp / Viber numarası: +2347084887094 Bana teşekkür etmek için geri geleceksiniz, bu bir sözdür

    YanıtlaSil
  18. Bu fırsatı, atalarından kendisine geçen büyü güçleri ile 6 aylık ayrılıktan sonra nişanlımı geri almama yardım ettiği için Dr Ajayi adında büyük bir adama teşekkür etmek istiyorum, büyülere asla inanmam ama ona vermeye karar verdim. bir deneme, doğrusu o büyük büyü gücüyle beni şaşırttı kendimi asla böyle bir tanıklık yaptığımı düşünmüyorum ama bunu yapıyorum çünkü şimdi mutlu bir evliliğim olduğu için sevinçle doluyum. bu nedenle, herhangi bir büyü için bir büyü tekerinin yardımına ihtiyacınız varsa, WhatsApp veya Viber: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com üzerinden Dr Ajayi ile iletişime geçmelisiniz.

    Aşağıdakiler için de kendisine ulaşabilirsiniz:
    1. Piyango büyüleri
    2. Her türlü kanseri tedavi eden otlar
    3. İş Yükseltme büyüleri
    4. Herhangi bir davayı kazanmak için büyü
    5. Hamile kalmak için otlar.

    Her türlü fiziksel veya ruhsal sorunlarınız için Dr Ajayi'ye ulaşın ve onlarla vedalaşın.

    YanıtlaSil
  19. İyi günler, ataları tarafından hastalıkları şifalı otlarla tedavi etmek ve aynı zamanda kırık evi restore etmek için kutsanmış güçlü bir manevi adam olan Dr Ajayi ile karşılaşmamı okuyabilirsiniz, Dr Ajayi ile tanıştım çünkü sevgili karım boşanmamızı istiyor ve bu 12 yıllık bir aradan sonra. 5 yaşında bir erkek ve 2 yaşında bir kız çocuğu olan iki güzel çocukla kutsanmış evlilik, kızımızı evden çıkardı ve annesiyle birlikte kaldı ve eve dönmesi için yalvardım ama reddetti, gerçekten kafam karıştı, bu yüzden yardım aradım. Dr Ajayi'yi 8 yıllık çocuksuz evlendikten sonra bir kadının kendi bebeğini almasına nasıl yardım ettiğini okuduğumda, Dr Ajayi ile temasa geçtim ona durumumu anlattı, kendisi hakkında ona verdiğim bilgileri istedi. bazı danışmalar bana ne yapılması gerektiğini söyledi ve talimat verildiği gibi yaptım, bunu yazarken karım oturma odasında örgü yapıyor. Gerçek bir manevi adamın yardımına ihtiyacınız varsa, Dr Ajayi son durağınızdır Whatsapp / Viber: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com

    YanıtlaSil
  20. DR AJAYI BÜYÜ EVİ BÜYÜK ATALARI TARAFINDAN MUTLU OLMUŞTUR.

    Gey veya lezbiyen misiniz ve eşiniz sizi terk etti ama yine de onu seviyor ve tekrar hayatınızda olmasını istiyorsunuz, Dr Ajayi harika büyü tekeri bu iş için doğru kişi. İletişim Viber veya Whatsapp numarası: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com

    Evlilik problemin mi var?
    Adaletle ilgili sorunlarınız mı var?
    Patronunuzla sorunlarınız mı var?
    Çevrenizdekiler tarafından tehdit ediliyor musunuz?
    Farkında olmadan para mı harcıyorsunuz?
    Hamile kalmakta sorun mu yaşıyorsunuz?
    Piyango büyüsünün büyük kazanmasını ister misiniz?
    Geleceğini bilmek ister misin?
    Eşinizi tatmin etmiyor musunuz?
    Erkek arkadaşın seni terk mi etti?
    Herhangi bir sağlık sorununuz var ve çözüm mü istiyorsunuz?

    Viber veya Whatsapp Numarasıyla İletişime Geçin: +2347084887094
    E-posta: tüm ihtiyaçlarınız için drajayi1990@gmail.com.
    *GÜN 7 / 24 MEVCUTTUR.
    * Sonuçlar %100 garantilidir.

    YanıtlaSil
  21. Dr Ilekhojie, eğer erkek arkadaşımı bana geri getirebilirse tanıklığımı tüm dünyayla paylaşacağıma söz veriyorum ve erkek arkadaşımı ayrıldıktan sonra bana geri getirerek bu işin adamı olduğunu bana kanıtladı ve bu yüzden Bu harika tanıklığı başkalarının görmesi ve Dr Ilekhojie'den yardım alması ve evliliğinizi veya ilişkinizi kurtarması için paylaşıyorum. Erkek arkadaşım bir ay önce beni terk etti ve ondan 10 yaş büyük başka bir kadınla ayrılıyordu. İnternet üzerinden Dr Ilekhojie'nin birkaç kişinin aşklarını geri kazanmasına nasıl yardım ettiğini okudum. Denemeye karar verdim, bu yüzden Dr Ilekhojie ile iletişime geçtim ve ona sorunlarımı açıkladım ve erkek arkadaşımı 3 gün içinde geri döndüren bir büyü yaptı. Dr Ilekhojie ile e-posta yoluyla iletişime geçebilirsiniz: gethelp05@gmail.com veya WhatsApp +2348147400259. Çok teşekkür ederim Dr Ilekhojie ve çok minnettarım

    YanıtlaSil

  22. Kocam 12 yıllık evlilikten sonra başka bir kadınla birlikte olmam için beni terk etti, bir iş gezisine gitti ve ailesiyle birlikte olmak için tekrar eve dönmek istemedi, Güçlü bir büyü olan Dr Ajayi'ye rastladığımda yardım aradım. döküm. Ona durumumu anlattım ve kocamın diğer kadın tarafından büyülendiği ve bu yüzden evi unuttuğu ortaya çıktı, Dr Ajayi bir büyü yaptı ve kocam esaretten kurtuldu ve eve döndüğü için mutluyum 3 yıllık ayrılıktan sonra, herhangi bir yardıma ihtiyacınız olursa, whatsapp / Viber: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com üzerinden Dr Ajayi ile iletişime geçmekten çekinmeyin.

    Ayrıca aşağıdaki konularda da yardımcı olabilir

    * büyük kazanmak için piyango büyüsü
    * Herhangi bir dava büyüsünü kazanın
    * Kanser hücresini öldüren otlar
    * Fibroidleri eriten otlar

    YanıtlaSil
  23. Bozulan evliliğim yeniden kurulduğu için çok heyecanlıyım. "Zor da olsa yakın zamanda barıştık. Şimdi bir aydan fazla oldu ve her şey normale dönmüş gibi geliyor. Bana daha iyi davranmaya başladı ve bu ikimiz için de bir iyileşme süreci oldu. Ayrılmadan önce neredeyse 3 yıldır süren kabus nihayet sona erdi. Sanki yeniden aşık olduk! İkimiz de geçmişi geride bıraktık ve ilerlemeye çalışıyoruz - ve uzun zamandır ilk kez gelecek çok daha parlak görünüyor. Dr Ilehojie'ye ne kadar minnettar olduğumu kelimelerle ifade edemem! Sanki en başta birbirimize aşık olmamızı sağlayan şeyleri sonunda yeniden keşfetmiş gibiyiz. Kırık Evliliğimi kurtardığın ve kocamı bana geri getirdiğin için teşekkür ederim Dr Ilekhojie!”. Evliliğinizde sorunlarınız varsa, (gethelp05@gmail.com) veya telefon/Whatsapp (+2348147400259) aracılığıyla Dr Ilekhojie ile iletişime geçin

    YanıtlaSil
  24. Bu büyük, güçlü ruhani adam, üzüntümü mutluluğa döndürdü. Kocam yeni uyandı ve evliliğimizin bittiğine karar verdi. Birkaç aydır Roger ve ben, iş yerinde asistanıyla bir ilişkisi olduğu için pek iyi gitmiyorduk. Kocamı çok sevdim ve kalıp evliliğimiz üzerinde çalışmaya karar verdim. Kısa bir süre sonra Roger eve gelmeyi bıraktı ve yakın arkadaşı bana onunla yaşadığı başka bir dairesi olduğunu söyledi. Yaralandım ve yardım aramaya devam ettim çünkü Roger 10 yıl önce evlendiğim adamdan farklıydı. Şans eseri, kocamı bana geri vereceğine söz veren Dr Ilekhojie'yi buldum. Rogers'ı geri döndüren bir uzlaşma büyüsü yaptı ve şimdi ikimiz de oğullarımızla tekrar mutluyuz. Benimki gibi sorunlarınız varsa, Dr Ilekhojie'ye bir E-posta (gethelp05@gmail.com) gönderin veya Whatsapp/Viber +2348147400259 üzerinden onunla iletişime geçin

    YanıtlaSil
  25. Merhaba arkadaşlar, paylaşmak üzere olduğum şey belki size ya da bazılarına faydası olur, böyle bir tanıklık yazacağımı daha önce hiç düşünmemiştim, çünkü başkalarının mutluluğunu benim bulduğum gibi bulmasını istiyorum. Bir zamanlar beni seven kocamla cehennemde yaşıyordum, evliliğimizden 5 yıl sonra artık kocam olarak görevini yerine getirmedi ve bana karşı da düşmanca davrandı, korku içinde yaşıyordum ve neredeyse gidiyordum. boşanma. Evlilikteki problemler ve hızlı çözüm hakkında bir makale okuyordum ki, ilişki problemlerinde birçok kişiye yardım eden güçlü bir manevi adam olan Dr Ajayi ile karşılaştığımda, onun temasını aldım ve onunla kocamın bana karşı davranışları hakkında konuştum, dedi. yapılması gerekeni yaptım ve söylendiği gibi yaptım ve Dr Ajayi ile işe başladıktan birkaç gün sonra kocam daha iyiye doğru değişti, yaptığı yanlış işler için özür dilemek için bana yeni bir araba aldığında şaşırdım ve şimdi huzur içinde yaşıyoruz. Dr Ajayi sayesinde, herhangi bir ilişki sorunu yaşıyorsanız, sorununuzdan çekinmeyin, sorununuza kalıcı bir çözüm için Whatsapp / Viber: +2347084887094 Dr Ajayi ile iletişime geçin.

    YanıtlaSil
  26. Teşekkürler Dr Ajayi kocam eve döndü ve dünyaya Dr Ajayi'nin gerçek ve gerçek bir manevi adam olduğunu bildirmekten çok mutluyum. Kocam boşandıktan sonra evi terk etti ve 3 yıl ayrı kaldık ama onu hala seviyorum, bu yüzden geri dönmemiz için bir aşk büyüsü yapması için Dr Ajayi'yi tuttum ve büyünün bir hafta içinde değişiklikleri görmeye başladım, ilk kez üç yıl içinde kocam beni aradı ve uzlaşma istedi ve o zamandan beri birlikte mutlu bir şekilde yaşıyoruz. Dr Ajayi ile Viber veya WhatsApp'tan iletişime geçin: +2347084887094 veya ona e-posta gönderin: drajayi1990@gmail.com Yüzünüze tekrar gülümseme yerleştireceğine inanıyorum.

    YanıtlaSil
  27. Yüzlerimiz farklı olduğu için sorunlarımız da farklı. Nasıl bir zorluk yaşadığını bilmiyorum ama gerçekten bu çileden kurtulmak istiyorsan bunu bilmeni istiyorum. Sizin için bir çözüm var. Dr Ajayi adında bir adamı halka tanıtmak istiyorum, o bir büyü ustası ve bir yıl önce evliliğimi kurtarmama yardım etti. kocam artık birlikteliğimizle ilgilenmediğini söyleyerek evi terk etti, benim için şok oldu çünkü tartıştığımızı hatırlamıyorum, daha sonra başka bir bayanla olduğunu öğrendim, eve gelip benimle olması için yalvardım ve çocuklar ama artık kendisi rol yapmıyordu, sonradan öğrendim ki birlikte olduğu bayan tarafından bir cazibeye kapılmış. Dr Ajayi ile temasa geçtim ve büyüden 3 gün sonra büyü bozuldu ve kocam eve döndü. Dr Ajayi her türlü büyüyü yapabilir. Onunla Viber / WhatsApp üzerinden iletişim kurun: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com

    YanıtlaSil
  28. Kocamla ciddi ilişki sorunları yaşıyordum ve bu onu hareket ettirdi. İşler daha da kötüleşti, kulüplere gitmeye, sarhoş olmaya ve geçmeye başladı. Bazen telefonda konuştuğumuzda beni tehdit ederdi, sadece kendisi değildi ve çocuklarımız tüm dramadan muzdaripti. Onu gerçekten seviyorum ve 15 yıldır evliydik, bu da bize üç güzel erkek verdi. Ayrıca terapistler ve büyü tekerlekleri için çok para kaybettim. Borçtaydım ve dünyamın parçalandığını hissettim. Ben aynı şeyle yardımcı olan arkadaşım tarafından Dr Ajayi adlı bir büyü tekerleğine tanıtıldı ve sadece tekrar bir aldatmaca olduğunu düşündüm ama bu sefer farklıydı. Tüm Dr Ajayi'den yapmamı istedim ve birkaç gün sonra kocam aradı ve eve döndüğünü ve onun üzerine ne geldiğini bilmediğini söyledi. Kocamın şimdi bir işi var ve ayık, bu mali durumumuzu iyileştirmeye yardımcı oldu ve bugün borçsuzuz. Bu hiç mümkün olmadığına inanmadığım bir mucize, Dr Ajayi'yi güçlü büyü tekerleği bulana kadar tüm umudunu kaybetmiştim. Evliliğinizde / ilişkinizde ve her türlü yaşam probleminde zorluk yaşıyorsanız, Dr Ajayi'nin Viber / WhatsApp'ta Dr Ajayi ile iletişime geçmenize yardımcı olabileceğine inanıyorum: +234708487094 veya e -posta: drajayi1990@gmail.com

    YanıtlaSil
  29. İyi günler arkadaşlar, mesleğim doktorum. Çalışmalarıyla harika olan güçlü bir büyü tekeri olan Dr Ajayi ile karşılaşana kadar profesyonel geçmişim nedeniyle süper kültüre asla inanmadım. 12 yıllık evliliğimde sorun yaşıyordum, kocamın meslektaşıyla ilişkisi olduğunu öğrendiğimde onunla yüzleştim, bana tek söyleyebildiği, benden bıktığı için boşanmaya hazır olmam gerektiğiydi, bu gerçekten şaşırtıcıydı. çünkü iki gün sonra ondan bir boşanma kağıdı alıyorum, durması için yalvarıyorum ama çocuklarımızı nasıl etkileyeceğini bile düşünmeden garip davrandı, o zaman bir arkadaşımla sorunumu tartıştım ve bana nasıl olduğunu anlattı. benzer bir durumdaydı ama Dr Ajayi onun için evliliğini kurtaran bir aşk büyüsü yaptı, şüpheliydim ama gerçekten başarısız bir evlilik istemiyorum bu yüzden yardım için Dr ile iletişime geçtim, ona durumumu açıkladıktan sonra bana ne olduğu söylendi yapılacak ve bugün kocam yeniden benimle barış içinde ve bana karşı tüm kötü davranışlarını kesti. İlişkinizde bir sorun yaşıyorsanız, çözüm için son durağınız Dr Ajayi'dir. Whatsapp / Viber : +2347084887094 veya Email : drajayi1990@gmail.com adresinden iletişime geçebilirsiniz.

    YanıtlaSil
  30. Kocam beni anotDr ile birlikte olmam için terk etti. Ajayi, yardıma ihtiyacın olursa koşabileceğin güçlü bir ruhani adamdır, yaşam problemlerini çözmene yardım edebilecek mükemmel bir büyü ustasıdır. kendisine e-posta adresinden ulaşabilirsiniz:drajayi1990@gmail.com ve ayrıca WhatsApp / Viber numarasından da iletişime geçebilirsiniz: +2347084887094 4 yıllık ayrılıktan sonra eski karımı geri almama yardım etti, şüpheliydim ama Dr Ajayi iyi sonuçlarla şüpheleri giderebildi. Dr Ajayi ayrıca her türlü hastalık için şifalı otlar hazırlar, Erkeklerde iktidarsızlığı tedavi etmek için otlar, Fibroidleri iyileştirmek için otlar, Hamile kalmak için otlar, böbrek hastalığı için otlar, Diyabet için şifa ve her türlü sağlık sorunu için Dr Ajayi'nin şifalı otları vardır.

    YanıtlaSil
  31. İyi günler, bunu okumak üzereyken bilin ki, onlarla ilgili harekete geçebilirseniz, sorunlarınızın yarı yarıya çözülmüş olduğunu bilin çünkü onlar orada Dr Ajayi adında güçlü bir manevi adam, internette bir makale okurken tanıştığım, ilişkinizde sorun mu var? ve kalıcı bir çözüm istiyorsanız ya da sağlıkla ilgili herhangi bir sorununuz varsa Dr Ajayi harika güçlülüğüyle sizi şaşırtacak onunla whatsapp : +2347084887094 veya E-posta : drajayi1990@gmail.com 9 ay sonra kocamı eve getiren bir büyü ile bana yardım etti Ayrılığın yanında her türlü hastalığa şifalı otlar da hazırlayabilir.

    YanıtlaSil
  32. Dr Ajayi'nin benim için yaptıklarına tanıklık etmek için buradayım, ancak bunun bir deneme yapmadan işe yarayacağına asla inanmam Ben kocamla 10 yıldır evliyim ve hamile kalamıyorum, Tanrı'ya yalvarıyorum bana bir kader yardımcısı göndermesi için sadık bir güne kadar en iyi arkadaşım eve beni ziyarete geldi Doğum yapamadığım için kocamı benden alacak bir tılsımla geldiğini hiç bilmiyordum Kocam artık evde kalmıyor Benimle ev o her zaman en iyi arkadaşımla Ağlıyordum ve evliliğimi geri istiyorum Bu yüzden yardım için internete girdim orası Dr Ajayi'nin benim sorunumla karşı karşıya kalan insanlara yardım etmek için yaptığı harika şeyleri burada okudum, bu yüzden Dr. Ajayi ve ben Dr Ajayi tarafından verilen talimatları takip ederek yaklaşık bir hafta sonra kocam eve geldi af dileyerek eve geldi onu affettim şimdi mutlu bir şekilde ayrılıyoruz en çok da on yıllık hamilelikten sonra şimdi hamileyim Hepsi bana yardım eden Dr Ajayi'ye teşekkürler. Whatsapp üzerinden Dr Ajayi ile iletişime geçin: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com

    YanıtlaSil
  33. Dr Ajayi'ye ilişkimi kurtardığı için teşekkür etmek için buradayım. Dört yıldır bir erkekle çıkıyorum, o 39 yaşında ve 32 yaşındayım. Erkek arkadaşım her zaman çok sevecen ve sevecen olmuştur, birkaç ay önce nişanlandıktan sonra beni nişanlısı olarak tüm aile üyeleri ve arkadaşlarıyla tanıştırdı. Rüyalarım bir anda kabusa dönene kadar düğün tarihimizi çoktan belirlemiştik. Düğünümüze sadece birkaç hafta kala nişanlım değişti, sırf benden bıktığı için artık ilişkiyle ilgilenmediğini söyledi, bunun eski kız arkadaşının ona gelmesi için yalvarmasının bir sonucu olduğunu biliyordum. Bunca zaman geri döndü ama onun tuzağına düşmeyeceğini söyledi, ama bittiğini söylediğinde sebebinin o olduğunu biliyordum. Bütün gece ve gündüz kalbimi ağlayarak nişanlıma geri dönmesi için yalvardım çünkü düğünümüzü çoktan ayarlamıştık ama büyü yapan Dr Ajayi'yi duyana kadar reddetti, onunla temasa geçtim ve bana ne yapacağımı söyledi. bazı büyüler ve nişanlım büyüden 3 gün sonra geri gelecek. Büyüden birkaç gün sonra, Dr Ajayi'nin söz verdiği gibi nişanlım evimdeydi, diz çökmüş, üzgün olduğunu ve başına ne geldiğini bilmediğini söyleyerek onu affetmem için yalvarıyordu. İlişkimi kurtardığı için Dr Ajayi'ye teşekkürler, birkaç gün önce evlendik. Herhangi bir büyü çalışması için bir büyü tekerine ihtiyacınız varsa, güçlü manevi adam Dr Ajayi ile Viber / Whatsapp: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com ile iletişime geçin.

    YanıtlaSil
  34. ESKİ SEVGİNİZİ ÇOK HIZLI GERİ ALMANIZA YARDIMCI OLACAK ACİL VE ETKİLİ AŞK BÜYÜSÜ TEKLİFİ WHATSAPP : +2347054019402
    Benim için yaptığı iyi şeyler için DR WALE'e teşekkür etmek istiyorum, Bunun benim için yaptıklarından dolayı sevincimi ve mutluluğumu göstermek için en iyi forum olup olmadığından emin değilim ama mutluluğu gizleyemiyorum ve Sevincimi insanlarla paylaşmak zorundayım, evliliğim yıllar önce çöktü ve elimden gelen her şeyi denedim ama boşuna. DR WALE'in yaptığı iyi şeyler hakkında bir gönderi ve referans gördüm, bu yüzden denemeye karar verdim. Her zaman meşgul bir adam olmasına rağmen, WhatsApp'ıma geri döndüğünde, evliliğimin düzelmesi için bana haftalar verdi, tıpkı evliliğimin o zamandan beri düzeldiğini söylediği gibi, mutluyum ve mutlu yaşıyorum. Çok minnettarım DR WALE . her zaman WhatsApp/Viber: +2347054019402 VEYA E-posta: drwalespellhome@gmail.com yapabilirsiniz

    YanıtlaSil
  35. Herkese iyi günler, Dr Ajayi adında bir büyü ustasıyla yaşadığım deneyimi paylaşmak istiyorum, o çok güçlü bir adam, ataları tarafından farklı yaşam sorunları olan insanlara yardım etmek için kutsanmış, hayatımın en kötü evresini yaşıyordum çünkü kocam birdenbire boşanmak istediğini söyledi, nerede hata yaptığımı sordum ama cevap vermedi onun yerine evden taşındı bu çok garipti bu yüzden yardım arıyorum o zaman Dr Ajayi ile tanıştım. çevrimiçi yazımda, durumumu ona biraz danıştıktan sonra açıkladım, kocamın sekreteriyle birlikte çalıştığını ve onun büyüsüne kapıldığını öğrendim, büyük büyü ustası bana ne yapmam gerektiğini söyledi ve ben de onun talimatlarına uydum. Bugün, gururlu bir kadınım çünkü kocam evde benimle ve ikinci çocuğumuzu bekliyoruz, büyü yapan Dr Ajayi sayesinde, herhangi bir sorun için bir büyü tekerinin yardımına ihtiyacınız varsa Dr Ajayi haklı mükemmel ve güvenilir bir sonuç için kişi. Viber veya WhatsApp numarası ile iletişime geçin: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com

    YanıtlaSil
  36. Kocam 8 yıllık evlilikten sonra başka bir kadınla birlikte olmam için beni terk etti, bir iş gezisine gitti ve ailesiyle birlikte olmak için tekrar eve dönmek istemedi, Güçlü bir büyü olan Dr Ajayi ile karşılaştığımda yardım aradım teker. Ona durumumu anlattım ve kocamın diğer kadın tarafından büyülendiği ortaya çıktı bu yüzden evi unuttu, Dr Ajayi bir büyü yaptı ve kocam esaretten kurtuldu ve eve döndüğü için mutluyum 3 yıllık ayrılıktan sonra, herhangi bir yardıma ihtiyacınız olursa, whatsapp / Viber: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com üzerinden Dr Ajayi ile iletişime geçmekten çekinmeyin.

    YanıtlaSil
  37. Adım Eliza, 5 yıllık kocam beni 2 yaşında bebeğimiz ile terk etti çünkü onu gece geç saatlere kadar dışarıda kaldığı için aldatmakla karşı karşıya kaldım, daha ne olduğunu anlamadan kocam başka bir kadınla yaşıyordu, beni tanıştıran bir arkadaşla tanıştım Dr. Ajayi'ye güçlü bir büyü tekeri. Ajayi'ye durumumu anlattım ve bir aşk büyüsü yapıldı, 3 gün içinde kocam eve döndü ve yeniden mutlu bir hayat yaşıyoruz. Evlilik sorunlarının çözümü için Whatsapp: +2347084887094 numaralı telefondan Dr. Ajayi ile iletişime geçin.

    YanıtlaSil
  38. Benim adım Eren Demir, yardıma ihtiyacınız olduğunda koşabileceğiniz güçlü bir ruhsal adam olan Dr. Ajayi'yi yazma fırsatı buldum, o, yaşam sorunlarınızı çözmenize yardımcı olabilecek mükemmel bir büyü ustası. Ona e-posta adresinden ulaşabilirsiniz: drajayi1990@gmail.com ve ayrıca WhatsApp / Viber numarasından da iletişime geçebilirsiniz: +2347084887094 5 aylık ayrılıktan sonra eski karımı geri almama yardım etti, şüpheliydim ama Dr Ajayi iyi sonuçlarla şüpheleri giderebildi. Dr Ajayi ayrıca her türlü hastalık için şifalı otlar hazırlar, Erkeklerde iktidarsızlığı tedavi etmek için otlar, Fibroidleri iyileştirmek için otlar, Hamile kalmak için otlar, böbrek hastalığı için otlar, Diyabet için şifa ve her türlü sağlık sorunu için Dr Ajayi'nin şifalı otları vardır.

    YanıtlaSil
  39. İyi Akşamlar, bazı makaleleri okuyordum ki Dr Ajayi adında güçlü bir büyü tekeri hakkında bir yoruma rastladım, kocamın artık bana ayıracak zamanı olmadığı için kötü bir duygusal acı çekiyordum, dışarıda eğlenirken hep iş hakkında konuşuyor Dr Ajayi benim için bir aşk büyüsü yaptı ve o zamandan beri kocam her fırsatı her fırsatta kullanmadan yapamıyor, başkalarına beni sevdiğini kanıtlamak zorunda kalıyor, Dr Ajayi'ye minnettarım benim için yaptığı aşk büyüsü eğer ilişkinizde zor zamanlar geçiriyorsanız ve kalıcı bir çözüm istiyorsanız size Dr Ajayi'yi tavsiye ediyorum çünkü ondan faydalandım. Utangaç olmayın çünkü o çok gizlidir ve onunla tartıştığınız her şey güvenlidir. Dr Ajayi'ye Whatsapp : +2347084887094 veya Email : drajayi1990@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

    YanıtlaSil
  40. Selamlar
    Yıllarca piyango oynadıktan sonra kazanmayı zor buluyorum, işler benim için zordu, bu yüzden bana yardım eden arkadaşımla tartışmaya karar verdim, bana Dr. Onu başka bir eşle evlenmek üzere terk eden kocasını geri getirip onu dört çocuğuyla tek başına acı çekmeye terk etti, ayrıca bana Dr. Ajayi ile internette nasıl tanıştığını anlattı. piyango Ve Dr. Ajayi ile tüm seanslarımdan sonra beni Dr. Ajayi ile tanıştırdı, bir hafta sonra tekrar denemeye karar verdim Kendime inanamıyorum, asla inanamayacağım kadar çok şey kazandım. şimdi hayalimdeki hayatı yaşıyorum yardım için Whatsapp : +2347084887094 veya E-posta : drajayi1990@gmail.com adresinden Dr Ajayi ile iletişime geçebilirsiniz.

    YanıtlaSil
  41. WhatsApp'ta +2347084887094 numarası aracılığıyla iletişim kurduğum Dr Ajayi ile tanışana kadar büyü yapmaya veya sihre asla inanmadım, evliliğimde sıkıntılı bir dönemden geçiyordum çünkü kocam 9 yıl sonra artık benimle hiçbir şey yapmak istemediğini söyledi. evlilik, kocamı gerçekten seviyorum, bu yüzden evliliğimde bazı şeyleri halletmek için yardım arıyorum, gezinirken bir adamın iş yerinde bir büyü ile terfi etmesine yardım ettiği için Dr Ajayi'yi tavsiye ettiği yeri gördüm, ona ulaştım Ajayi Dr. Herhangi bir ilişki sorunu veya hayatın herhangi bir yönü için bugün Dr Ajayi ile iletişime geçin; o, sorununuza çözüm bulacaktır. Viber / WhatsApp numarası: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com

    YanıtlaSil
  42. Evliliğimi kurtardığı için güçlü DR WALE hakkında tanıklık etmek istiyorum. Evliliğimi melodik ve pürüzsüz hale getirdiğim için ne kadar minnettar olduğumu insanlara göstermekte ve anlatmakta zorlanmayan birkaç kişiden biri olmalıyım. Kocamla evliliğim konusunda daha olumlu olmaya çalışıyorum, sanki sonsuza kadar sürdü. Başka bir bayan kocamı benden aldı ve ikisi de yer değiştirdi. Ağladım ve geri dönmesini aradım ama aramalarıma cevap vermeyi ve mesajlarıma cevap vermeyi reddetti. Arkadaşım beni, kocamı haftalar içinde geri getiren çok güçlü bir aşk büyüsü yapmama yardım eden DR WALE adında güçlü bir büyü yapan kişiyle tanıştırdı. DR WALE'in güçlü aşk büyüsü yüzünden kocam beni af dilemek için aradığında şaşırdım ve şaşırdım. Herhangi bir Evlilik veya İlişki sorununuz varsa, aşağıdaki yollarla DR WALE ile İletişime Geçmeyi unutmayın. Onu arayabilir veya WhatsApp/Viber ile doğrudan yazabilirsiniz: +2347054019402 VEYA E-posta:
    drwalespellhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  43. Kocam internetten tanıştığı başka bir bayanla yaşamak için evden çıktı ve bana boşanma belgeleri gönderdi. Kocama duyduğum sevgiden dolayı boşanmak istemedim, ailemin dağılmasını istemiyorum. Kadının, ailesinin yanına dönememesi için kocamı bağlamak için bir büyü kullandığından şüpheleniyorum. Kocamı nasıl geri kazanacağıma dair ipuçları arıyordum ve DR WALE'in birkaç aylık ayrılıktan sonra kocasını geri kazanmasına yardım ettiğini söyleyen bir yorumla karşılaştım ve yorumda bulunan DR WALE'in WhatsApp Numarasını aldım ve WhatsApp +2347054019402 ona sorunum hakkında cevap verdi ve bana cevap verdi ve bir hafta içinde kocamı geri kazanmama yardım etti ve şu anda kocam geri döndü ve daha da sevgi dolu ve ilgili. Yardım için DR WALE ile WhatsApp/Viber üzerinden de iletişime geçebilirsiniz: +2347054019402 veya E-posta: drwalespellhome@gmail.com iyi çalışmasına tanıklık etmekten çok mutlu

    YanıtlaSil
  44. iyi günler arkadaşlar çözümü olmayan sorun değil ama doğru yerlerden yardım ararsanız, evliliğimde korkunç bir karmaşa yaşıyordum çünkü kocam 5 yıllık evliliğin ardından beni başka bir kadın için terk etti ve şok edici kısım şu ki herhangi bir yanlış anlaşılma olmadı, anında bir şeylerin doğru olmadığını anladım çünkü ona eve dönmesi için yalvardım ama reddetti ve bana tuhaf davrandı, bu beni yardım aramaya itti ve bir büyü yapanla karşılaştığım için şanslıydım çevrimiçi iletişime geçin, büyü yapan Dr Ajayi'nin piyangoda büyük kazanmada kendisine nasıl yardım ettiğini açıklayan bir adam tarafından düştü. Dr Ajayi temasını aldım ve ona durumumu anlattım, doğru cevapları verdiğim birkaç soru sordu, ayrıca iş için kullanacağı şeyleri alması için ona biraz para verdim ve büyüden üç gün sonra kocam var. benimle eve dönmek bir mucize. Viber / Whatsapp'ta Dr Ajayi ile iletişime geçin: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com

    YanıtlaSil
  45. ETKİLİ VE GÜÇLÜ AŞK BÜYÜSÜ KULLANICI DR WALE
    Beş (5) yıllık evliliğin ardından, sırf başka bir kadın ona büyü yaptığı ve beni ve çocuğu acı çekmeye terk ettiği için kocam tarafından reddedildim. Bir gün internette okurken, bu WHATSAPP +2347054019502'deki bu büyü tekerinin bir kadının kocasını geri kazanmasına nasıl yardım ettiğine dair bir yazı gördüm ve ona WHATSAPP'ına bir yanıt verdim ve bana bir kadının kocama büyü yaptığını söyledi ve bana yardım edeceğini ve birkaç gün sonra kocamı geri alacağımı söyledi. Ona inandım ve bugün hepinize bu büyücünün sevgilileri geri getirme gücüne sahip olduğunu bildirmekten mutluluk duyuyorum. çünkü artık kocamla mutluyum. DR WALE için teşekkürler. Ona WhatsApp/Viber Numarasından ulaşın: +2347054019402 veya E.mail: drwalespellhome@gmail.com Teşekkürler DR WALE. Tanrılarınız sizi her zaman iyiliğiniz için ödüllendirsin.

    YanıtlaSil
  46. Herkese iyi günler, eski kocamı nasıl geri aldığımla ilgili bu güzel haberi tüm dünyaya yaymak için buradayım. Her şey, kocamın beni başka bir kadınla, kadının büyücü olduğunu bilmeden aldatmasıyla başladı, kadının kocama yaptığı büyü, kocamın bana ve çocuklara karşı hislerini değiştirmesine neden oldu ve beş yıllık evliliğimizi bozdu. Bekar bir anne olmanın sancıları yüzünden kafam karışmıştı ve strese girmiştim, bu yüzden bir arkadaşımı aradım ve ona evlilikteki zorluklarımı anlattım, o bana DR WALE adlı bu büyük güçlü büyücü ile iletişime geçmem için talimat verdi ve yönlendirdi, talimat vermesinin ana nedeni DR WALE ile iletişime geçmemin nedeni, son zamanlarda internette bazı kişilerin güçlü büyü yapan DR WALE hakkında yazdığı bazı tanıklıkları okumasıydı ve çok memnun kaldım ve ondan mükemmel bir iş çıkaran yardım aramaya karar verdim. kocama büyü yaparak ve diğer kadının güçlerini kullanarak, onun bana geri dönmesini ve af dilemesini sağladım. Yaptığı iyi işlerden dolayı adını internette yayınlamaktan vazgeçmeyeceğim. Evlilik sorunu, boşanma sorunları, sevgilisini kaybetmiş veya ilişkiyle ilgili sorunları olan herkes için WhatsApp/Viber: +2347054019402 veya E-posta: drwalespellhome@gmail.com ile iletişime geçebilirsiniz.

    YanıtlaSil
  47. Daiva adında bir bayanın ifadesine rastladığımda evliliğimde cehennem yaşıyordum. Adamı onu onlarsız başka bir kadın için terk ettiği için ilişkisini Dr Ajayi adında bir büyücünün yardımıyla nasıl kurtarabildiğini anlattı. herhangi bir önemli yanlış anlaşılma var ama ataları tarafından kutsanan büyü uygulayıcısı Dr Ajayi, büyü yapma gücüne yardım etti ve adamı başına ne geldiğini bilmediğini söyleyerek geri döndü, ben de neredeyse benzer bir durumla karşılaşıyordum çünkü kocam bunu yapmak istiyordu boşanma davası açtım ama dağılmış bir yuva istemiyorum çünkü 15 yıldır birlikteyiz Daiva'nın ifadesini okuduktan sonra büyü uygulayıcısı Dr Ajayi ile temasa geçtim ve durumumu ona anlattım, bana yapılması gereken bazı şeyleri söyledi ve Büyüden bir hafta sonra talimatlarını yerine getirdim, kocam bana ve çocuklara yaşattığı acılardan dolayı üzgün olduğunu, hepimizin yanında olacağına söz verdiğini ve o zamandan beri barış içinde yaşadığımızı söyledi. Benimkine benzer bir sorununuz varsa veya hayatınızda herhangi bir sorun varsa, ister iş, ister okul, ister sağlıkla ilgili sorunlar olsun, büyü yapan Dr. Ajayi ile iletişime geçin, işi %101 garantilidir. E-posta: drajayi1990@gmail.com Viber veya Whatsapp: +2347084887094

    YanıtlaSil
  48. Bu mucizevi tanıklığı dünyayla paylaşmak bir ayrıcalık. Kocam on beş ay önce benden boşandı ve kocamla olan sorunları düzeltmek için ne yapacağımı bilmediğim için pişmanlık duydum. Evliliğimde nasıl yardım alabileceğim konusunda internette yardım aradım ve büyülerinde ilerleme kaydeden DR WALE hakkında harika tanıklar keşfettim. Onunla iletişime geçtim ve DR WALE bana kocamı geri getirecek bir büyü hazırlayacağını söyledi. Şüpheliydim ama onunla çalışmaktan başka seçeneğim yoktu. DR WALE ile çalıştıktan birkaç gün sonra kocam beni aradı ve eve döneceğini söyledi ve o günden bu ana kadar huzur içinde yaşıyoruz. Şimdi büyük bir sevgi ve şefkatle geri döndü. Bugün hepinize bu büyü uygulayıcısının sevgilileri geri getirme gücüne sahip olduğunu ve en şaşırtıcı şeyin de aşkımızın artık çok güçlü olduğunu, her günün mutluluk ve neşe olduğunu bildirmekten mutluluk duyuyorum. ve sevdiğin adamla birlikte olmak gibisi yoktur. DR WALE'i yardıma ihtiyacı olan herkese şiddetle tavsiye edeceğim. Herhangi bir sorun yaşarsanız DR WALE ile iletişime geçin, size yardımcı olacağına dair %100 garanti veriyorum!!. WhatsApp/Viber/Telegramı: +2347054019402 veya E-postası: drwalespellhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  49. Merhaba arkadaşlar, paylaşacaklarım belki sizin veya tanıdıklarınızın işine yarayabilir, daha önce böyle bir tanıklık yazacağımı hiç düşünmezdim ama benim bulduğum mutluluğu başkaları da bulsun istiyorum. Bir zamanlar beni seven bir adam olan kocamla cehennemde yaşıyordum, evliliğimizden 5 yıl sonra artık kocam olarak görevini yerine getirmiyordu ve bana da düşmanca davranıyordu, korku içinde yaşıyordum ve neredeyse bir kaçamak yapıyordum. boşanmak. Evlilikteki sorunlar ve hızlı çözüm hakkında bazı makaleler okuyordum ve birçok insanın ilişki sorunlarında yardımcı olan güçlü bir ruhani adam olan Dr. Ajayi ile karşılaştım, onunla iletişime geçtim ve kocamın bana karşı davranışı hakkında onunla konuştum. ne yapılması gerekiyor ve ben söylendiği gibi yaptım ve Dr Ajayi ile çalışmaya başladıktan birkaç gün sonra kocam daha iyiye doğru değişti, bana yaptığı yanlış şeylerden dolayı özür dilemek için bana yeni bir araba aldığında şaşırdım ve artık huzur içinde yaşıyoruz. Dr Ajayi'ye teşekkürler, eğer herhangi bir ilişki sorunuyla karşı karşıyaysanız, sorununuzdan çekinmeyin, sorununuza kalıcı bir çözüm için Whatsapp / Viber: +2347084887094 üzerinden Dr Ajayi ile iletişime geçin.

    YanıtlaSil
  50. Merhaba arkadaşlar, ben Aina ve asla doğaüstü bir şeye inanmadım ama Dr Ajayi adında güçlü bir adam hayata farklı bir bakış açısına sahip olmamı sağladı. Güçlü adam Dr Ajayi ile internette, duygusal acılar çekerken tanıştım çünkü 4 yıllık sevgilim, hiçbir yanlış anlaşılma yaşamadan beni başka bir kadın için terk etti. Durumumu güçlü adam Dr Ajayi'ye anlattım ve o da bana olup bitenlerin doğal olmadığını anlamamı sağladı ve sevgilimi geri kazanmak için atılması gereken adımları anlattı, talimatlarını yerine getirdim ve 8 aydır beni terk eden sevgilim 2 gün sonra sosyal platformundaki engellememi kaldırdı ve eve geri döneceğini ve onu affetmem gerektiğini söyledi. O zamandan beri aşk hayatım muhteşemdi. Beni doğaüstüne inandırdığın için teşekkürler Dr Ajayi, aşk hayatında yardıma ihtiyacın olursa, Dr Ajayi kesinlikle emin. onunla e-posta yoluyla iletişime geçin: drajayi1990@gmail.com veya Viber / Whatsapp: +2347084887094

    YanıtlaSil
  51. Bir süre önce tanıştığım bu büyü uygulayıcısını tüm dünyanın bilmesini istiyorum, onun benim için yaptığı her şeyi söyleyemem. kocam beni 4 yıl önce çocuklarımla birlikte terk etti internette gezinirken bu harika adamın ifadesiyle internette karşılaştım, denemeye karar verdim ve kocam şimdi geri döndü ve yine mutluyuz onun bana yardım ettiği her şeyi anlatamam Yazarken söyleyebileceğim tek şey, çok teşekkür ederim, çok mutluyum ve kendisi de dahil olmak üzere pek çok sihir yaptığına dair bana güvence verdi.

    Aşk büyüsü
    Güç büyüsü
    Başarı büyüsü
    Hamileliğin kaderi
    Evlilik büyüsü
    iyi maaşlı bir iş için büyü
    Koruma büyüsü
    davayı kazanma büyüsü
    iyi şanslar büyüsü vb.

    Büyü uygulayıcısı Dr. Ajayi'nin yardımına ihtiyacınız varsa, bu e-posta adresinden (drajayi1990@gmail.com) onunla iletişime geçin veya onu +2347084887094 whatsapp'tan ekleyin ve sorununuzu onunla tartışın. O iyi bir adam ve ona her zaman minnettar kalacağım.

    YanıtlaSil
  52. Yeni Yılınız Kutlu Olsun, bu yıl için kalbinize koyduğunuz her şeyi bulmanız için dua ediyorum 2024, Geçen yıl İlişkimde zor zamanlar geçiriyordum çünkü 3 yıllık Nişanlım bir sabah uyandı ve evden çıktığını ve artık evde olmadığını söyledi Bana olan aşkım, bu gerçekten kalbimi kırdı, geri dönmesi için diz çöküp yalvardım ama internette gezinirken Dr Ajayi ile tanışana kadar tüm yalvarışlarım boşa çıktı. İlişki sorunları yaşayan insanlara nasıl yardım ettiğini okudum, hatta bazıları aklınıza gelebilecek her türlü hastalığı tedavi etmek için şifalı bitkiler ürettiğinden bahsetti, bu benim onunla Whatsapp: +2347084887094 aracılığıyla iletişime geçmemi sağladı ve nişanlımla yaşadığım sorunu ona anlattı. Dr Ajayi bana nişanlımı önümüzdeki 3 gün içinde geri getirecek bir aşk töreni yapacağını ve bunu gerçekleştirmek için ne yapmam gerektiğini söyledi, tüm talimatları belirtildiği gibi takip ettim ve nişanlımın kapımı çalmasına şaşırdım. 4 ay boyunca yanıma almadıktan sonra. Herhangi bir ilişkiniz veya evlilik sorununuz varsa, yardım için güvenebileceğiniz kişi Dr Ajayi'dir.

    YanıtlaSil
  53. İyi günler, ataları tarafından hastalıkları şifalı bitkilerle tedavi etmek ve aynı zamanda parçalanmış evini onarmak için kutsanmış güçlü bir ruhani adam olan Dr. Ajayi ile karşılaşmamı okuyabilirsiniz. Dr. Ajayi ile tanıştım çünkü sevgili eşim boşanmamızı istiyor ve bu 12 yıllık bir aradan sonra. evlilik, biri 5 yaşında bir erkek ve 2 yaşında bir kız olmak üzere iki sevimli çocukla kutsandı, kızımızı evden aldı ve annesinin yanında kaldı ve ben ona eve geri dönmesi için yalvardım ama o reddetti, kafam gerçekten karışmıştı, bu yüzden yardım aradım Dr Ajayi'nin, 8 yıldır çocuksuz evli olan bir kadının kendi çocuğunu doğurmasına nasıl yardım ettiğini okuduğumda, Dr. Ajayi ile temasa geçtim, durumumu ona anlattı, benim hakkımda bazı bilgiler istedi ve ben de ona verdim. biraz istişarede bulundu ve bana ne yapılması gerektiğini söyledi ve ben de söyleneni yaptım, ben bunu yazarken eşim oturma odasında örgü örüyor. Gerçek bir ruhani adamın yardımına ihtiyacınız varsa Dr Ajayi son durağınızdır onunla Whatsapp / Viber üzerinden iletişime geçin: +2347084887094 veya E-posta: drajayi1990@gmail.com

    YanıtlaSil
  54. İyi günler, 13 yıllık evliydim, bir akşam kocam imzalamam için bir boşanma kağıdıyla eve geldiğinde kafam karıştı ve sorunun ne olduğunu sordu ama o öfkeyle evden çıkıp beni tüm sosyal medya platformlarından engelledi. Bu ani davranış değişikliği, Dr Ajayi hakkında güzel ifadelerle karşılaştığımda yardım aramama neden oldu ve sorunlarımı onunla paylaşmaya karar verdim. Dr Ajayi, kocamın manipüle edildiğini anlamamı sağladı ve onu serbest bırakmak için ne yapılması gerektiğini anlattı, ben de onun tüm talimatlarını yerine getirdim, şaşırtıcı bir şekilde kocam birkaç gün sonra eve döndü ve aşk hayatımız iyiye gitti. Dr Ajayi sayesinde evliliğim kurtarıldı. Herhangi bir ilişki sorunu yaşıyorsanız Dr Ajayi son durağınızdır. Dr Ajayi ile E-posta yoluyla iletişime geçin: drajayi1990@gmail.com VEYA Whatsapp / Viber: +2347084887094

    YanıtlaSil
  55. Kocam ve ben, hayatlarımıza yaptığı ilahi müdahaleden dolayı Dr. Ilekhojie'ye sonsuza kadar minnettar kalacağız. Eşimle birlikte Somali'den Kanada'ya kaçtık. Kanada'ya vardık ve hayat kolay değildi ve faturalarımızı ödemek için daha fazla paraya ihtiyacımız vardı. Eşim, bir piyango kazanma konusunda yardım almak için internette biraz araştırma yaptı ve iyi şans ritüeliyle piyango kazanan numaraları dağıtan Dr. Ilekhojie'ye ulaşmak için patronundan güvenilir tavsiyeler aldı. Hemen gerçekleştirmeyi kabul ettiğimiz süreç hakkında bizi bilgilendiren Dr Ilekhojie ile iletişime geçtik. İyi şans ritüeli tamamlandıktan sonra Hastane Araştırma Vakfı Ev piyangosundan bir bilet aldık ve Dr. Ilekhojie'nin açıkladığı rakamlarla talimat verdiği gibi oynadık. 2 gün içerisinde 3 yatak odalı bir daire ve 700.000$ nakit para kazandık. Hayatlarımız bir hafta içinde değişti ve Dr. Ilekhojie'nin talimatına göre, bu meblağın %30'u, terkedilmişlerin bakım masraflarını karşılamaya yardımcı olmak için yaşlıların bulunduğu herhangi bir huzurevine gönderildi. Kendisine ulaşıp neler olduğunu görebilirsiniz. +2348147400259 numaralı telefonu arayın/mesaj gönderin veya E-posta gönderin: gethelp05@gmail.com

    YanıtlaSil
  56. Eşim ve ben, hayatlarımıza yaptığı ilahi müdahaleden dolayı Dr. Ilekhojie'ye sonsuza kadar minnettar kalacağız. Eşim ve ben birkaç yıl önce Somali'den kaçtık. Yurt dışına çıktık ve hayat kolay değildi ve faturalarımızı ödemek için daha fazla paraya ihtiyacımız vardı. Eşim, piyango kazanma konusunda yardım almak için internette biraz araştırma yaptı ve iyi şans ritüeliyle piyango kazanan numaraları dağıtan Dr. Ilekhojie'ye ulaşmak için patronundan güvenilir tavsiyeler aldı. Hemen gerçekleştirmeyi kabul ettiğimiz süreç hakkında bizi bilgilendiren Dr Ilekhojie ile iletişime geçtik. İyi şans ritüeli tamamlandıktan sonra, Hastane Araştırma Vakfı Ev piyangosundan bir bilet aldık ve Dr. Ilekhojie'nin açıkladığı rakamlarla talimat verdiği gibi oynadık. 2 gün içerisinde 3 yatak odalı bir daire ve 700.000$ nakit para kazandık. Hayatlarımız bir hafta içinde değişti ve Dr. Ilekhojie'nin talimatına göre, bu meblağın %30'u, terkedilmişlerin bakım masraflarını karşılamaya yardımcı olmak için yaşlılar için herhangi bir huzurevine gönderildi. Kendisine ulaşıp neler olduğunu görebilirsiniz. +2348147400259 numaralı telefonu arayın/mesaj gönderin veya E-posta gönderin: gethelp05@gmail.com

    YanıtlaSil
  57. 3 hafta ayrı kaldıktan sonra kocamı hâlâ seviyordum ve onu geri istiyordum. Kocam işyerinde kendinden genç bir kadınla tanıştığı için benden boşandı. 17 yıllık evlilikten sonra eşime çocuk veremedim ve bu benim hatam olmamasına rağmen uzun yıllar bana sabır gösterdiği için onu takdir ettim. Tüm sorunlarımı Dr Ilekhojie'ye anlattım ve eğer ciddi düşünürsem ve ona güvenmeye istekli olursam bana yardım edeceğine söz verdi. Sadece 72 saat içinde kocam kilometrelerce yol kat ederek evimize geldi ve tekrar birlikte çalışıp barışıp barışamayacağımızı sordu. Bana son haftalarda ne kadar perişan olduğunu anlattı ve eve geri dönmek istedi. Hayatımın aşkı geri döndüğü ve her şey düzeldiği için mutluyum. Herhangi bir yardım için Dr Ilekhojie ile konuşun. WhatsApp iletişim bilgisi: +2348147400259 veya gethelp05@gmail.com adresine e-posta gönderin

    YanıtlaSil
  58. 2 yıldır hamile kalmaya çalışıyorum ve yardıma ihtiyacım vardı! Doktorlara gidiyorum ama hala bir şey yok. Doktorlar benim ve kocamın doğurgan olduğumuzu ve başka nereye başvuracağımı bilmediğimi söyledi. Hastaneye yaptığım ziyaretlerden birinde, samimi bir konuşma yaptığımız biriyle tanıştım ve o, kendisini bir ay sonra hamile bırakan şifalı bitkiler veren Dr. Ilekhojie ile tanışana kadar 15 yıl boyunca nasıl beklediğini anlattı. Dr Ilekhojie hakkında pek çok güzel şey söyledi ve bunu kendi gözlerimle görmem gerekiyordu. Bitkileri alalı 4 ay oldu ve şimdiden hamileyiz. Dr Ilekhojie sayesinde yakında anne olacağım için çok heyecanlıyım. Hamile kalmakta sorun yaşayan herkese iletişim yardımını bırakıyorum. Bana güvenin ve ondan yardım isteyin. E-posta gethelp05@gmail.com WhatsApp +2348147400259

    YanıtlaSil
  59. Selamlar Dostlarım, 4 yıldır birlikte olduğumuz sevgilim beni başka bir erkek için terk ettiğinde o kadar bunalıma girdim ki, bana geri dönmesi için yalvarmaya çalıştım, reddetti ve artık bana karşı bir şeyler hissetmediğini söyledi. Birlikte yaşadıklarımızdan sonra, geçmişte paylaştığımız onca aşktan sonra üzgün bir adam oldum, onsuz hayatımı hayal bile edemezdim çünkü ona olan sevgim, bir gün bunu yaşarken herhangi bir nedenle takas edilemeyecek kadar paha biçilemezdi. İnternette DR AJAYI hakkında eski sevgilimi geri getirme gücüne sahip olduğuna dair bir yorum gördüm ve onunla iletişime geçerek kendim denemeye karar verdim ve hemen cevap verdim ve bana neler yaşadığımı anlattı ve bana anlattı. bana diğer adamın ona voodoo büyüsü yaptığını ve bu yüzden ona gösterdiğim ilgiye rağmen beni ona bıraktığını ve sevgilimi geri kazanmama yardım edeceğine ve aynı zamanda bana karşı koyamaması için ona ölü bir büyü yapmama yardım edeceğine söz verdi. gelecekte, üç günden kısa bir süre içinde adam sokakta kimliği belirsiz adamlar tarafından vuruldu ve beş gün içinde kız arkadaşım evimde işten dönmemi bekliyordu ve ben bunu yaptığımda özür dileyerek yalvarmaya başladı, o da özür diledi. başına ne geldiğini hiç bilmiyordum. Teşekkürler DR Ajayi, şimdi kız arkadaşımla mutluyum ve her şey yolunda gidiyor. Herhangi bir intikam büyüsü ve eski geri büyü için Dr Ajayi ile drajayi1990@gmail.com aracılığıyla iletişime geçin. Ayrıca +2347084887094 numaralı telefondan da Whatsapp'tan ulaşabilirsiniz.

    YanıtlaSil
  60. Sevdiğimle birlikte olamadığım üzüntü ve kederle geçen bir yılın ardından bugün hayatımın en mutlu günüydü, sevgilimi mutlu etmek için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım ama hiçbir zaman yolunda gitmedi gibi görünüyor. Sanki her şeyi boşuna yapıyorum ama tüm endişelerimi ve üzüntülerimi Joy'a değiştirmeye geldiği için DR WALE'e teşekkürler. DR WALE hakkında harika yorumlar okuduğumda ve birçok insana ilişki sorunları konusunda nasıl yardımcı olduğunu okuduğumda bu harika adamı tanıdım. Bir dergi okuyordum, o zaman çok güzel tanıklıklar da gördüm ve vakit kaybetmemeye karar verdim. DR WALE'e ulaştım ve ona tüm sorunlarımı anlattım, bana endişelenmememi söyledi ve her şeyin çözüleceğine dair güvence verdi. DR WALE'e çok inandım çünkü onun beni yüzüstü bırakamayacağına inanıyorum ve ona tüm detaylarımı gönderdim. Gerçekten DR WALE beni asla yüzüstü bırakmadı, bir yıl önce beni tamamen terk eden kocam bana geri döndü. Bu büyü yapan kişi, aşk büyüsüyle bizi yeniden buluşturduğundan beri eşim ve ben mutlu yaşıyoruz. Güçlü büyüleriniz için DR WALE'e çok çok teşekkür ederim. Teşekkür etmek için ifadeler yeterli değil. İşte WhatsApp/Viber'ı: +2347054019402 veya E-postası: drwalespellhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  61. Dr. Ige Ajayi sayesinde piyango oyunları benim için bir alışkanlık gibi. Bir büyücünün büyü yapıp insanlara doğru piyangoyu kazandıracak numarayı verebileceğine ve onların gerçekten de piyango oyununu kazanacaklarına inanmıyordum. Bugün hayatım bir tanıklıktır çünkü Dr. Ige Ajayi'nin yardımıyla piyango rakamlarından 39.500.000 milyon dolar kazandım. Dr. Ige Ajayi ile temasa geçtim. WhatsApp aracılığıyla piyango kazanma konusunda yardım için: +2348130035939, kazanan numaramı ortaya çıkarabilmesi için bana bir büyü yapılması gerektiğini söyledi, büyüyü yapmak için gerekli şartları sağladım ve büyüyü yaptıktan sonra piyango numaralarını verdi ve oynayıp 39.500.000 dolar kazandığım bir site, bu adama nasıl teşekkür edebilirim? Onun büyüsü gerçektir, O Dünyadaki bir Tanrıdır ve yardıma ihtiyacı olan herkese piyangoyu kazanmasını tavsiye ediyorum. Onunla WhatsApp: +2348130035939 veya e-posta yoluyla iletişime geçin: drgeajayi@gmail.com

    Ferdinand.

    YanıtlaSil